21 Temmuz 2015 Salı

GERÇEKÇİLİĞE KATKI: METİN İLKİN

Devrimci sosyalist yazar Metin İlkin 1932 yılında Zonguldak’ta doğdu, 7 Şubat 1998’de İstanbul’da yaşama veda etti. Enver Paşa’nın torunu olan İlkin, varlıklı bir ailenin üyesi olmasına karşın Türkiye’de sosyalizmin gelişmesi uğruna servetini harcamaktan çekinmedi. Sınıfsal bir bakış açısıyla sanat eserleri üretti. Emekçi sınıfın yanında hem bir yazın ustası hem de örgütlü toplumsal savaşımın bir üyesi oldu. Kuruluşundan itibaren İşçi Partisi üyesi oldu. 60’lı yıllarda İşçi Partisi’nde çalıştı.
İlk yazıları 1953’te İşçi Gazetesi’nde, ilk öyküleri 1958’de Yeditepe’de yayınladı.
Mayıs 1971’de 6 sayı sürdürülecek olan Gelecek dergisini yayınladı. Ocak 1973’te Yeni Adımlar dergisini yazarlar Orhan Suda ve Mehmet Ergün ile birlikte çıkarmaya başladı.  Yayın dünyamızın bu önemli dergisinin ilk 2 sayısı toplatıldı. Dergi Şubat 1975’e kadar 25 sayı yayınlandı. Mayıs – Kasım 1975 arasında Yayın Haberleri dergisini çıkardı. Sahibi olduğu Yücel Yayınları ile 80’li yıllarda pek çok kitabı yayın yaşamımıza kazandırdı. Pek çok klasiği de Türkçeye çevirdi.
Eserlerinin sıralayacak olursak: Öykü kitapları: Mescit Çıkmazı (1961), Konuşmak (1966), Yarın İçin (1970), Zor Zaman (1970), Yarın İçin-Selam Olsun (1970), Nöbet (1971), Çocukluğumuz (1997). Ayrıca, Aydınlıkçı Şair Aydınlıkçı Yazar Nazım Hikmet (İnceleme) (1976), Promete Ölümsüz Kahraman (Şiir-Destan) (1995) adlı eserleri vardır.
Metin İlkin öykülerinde ekmeği için savaşım veren, eşitlikçi, adil, sömürüsüz bir dünya için savaşan, direnen emekçileri anlatır. Onlar greve gidenler, savaşımları uğruna işkence görenlerdir. Bütün zorluklara karşın grev çadırından ayrılmazlar, birlikte savaşım verdikleri arkadaşlarına ihanet etmezler, işkenceden yılmazlar. Uğruna savaşım verdikleri devrimin gerçekleşeceğine inanırlar. Metin İlkin öykülerinde erdemli yeni bireyi, yeni bir dünyayı kuracak sosyalist insanı öne çıkarır. Bu yönüyle de aynı zamanda evrenseldir.
Metin İlkin’in sanat görüşü ile ilgili şunları aktarabiliriz: Ona göre sanatsal değer taşımayan eser bir sanat eseri sayılamaz. Yani ancak sanatsal değer taşıyan bir eser “güzel” olarak değerlendirilebilir. Diğer bir yargısı, insanın ilkel döneminden beri çevresinde olup bitenleri ve bu olup bitenler içinde ya da karşısında kendisinin insan olarak ne olduğunu anlamak istediğidir. Sonra, anlamak da yetmez, zararına olanı yararına işleyecek biçimde değiştirmek istenilir. İnsanın bu istemi, onun tek grup ya da sınıf olarak pratiğini eleştiren, potansiyel gücünü tarihin gelişimi doğrultusunda ajite eden ve seçenek getiren eserlerle gönül ve düşünce bağı kurmasını sağlar.
Metin İlkin, sanat üretme yolunda ilk koşulun sanat ve toplumsal yaşam birliği olduğunu söylemiştir. Bu anlayış gerçekçi edebiyatın temel ilkelerinden biridir. İlkin, sosyalist dünya görüşünün taşıyıcısı bir yazar ve eleştirmen olarak gerçekçi sanatın Marksist bir sosyalizm kavrayışı ile ilişkilendirilmesi gerektiğini savunur. Ona göre Marksizm, “toplumsal olayları soyut toplumsal emekle değerlendirmek, artık değeri ya soyut toplumsal emeğin bir uzantısı, yani bir değer kuramı olarak ele almak ya da artık-değeri değerin bir sonucu değil de değerden bağımsız olarak ortaya çıkmasının benimsenmesi durumunda bir değer kuramı ve bir artık-değer kuramı olarak ele almaktır”. Marksizmin, nesnel gerçeğin soyutlanması ve bu soyutlamanın gene somutlaştırılması olduğunu söyler. Sanatçının bunu başarması gerektiğini söyler. Bu görüşünü de şöyle temellendirir: Ona göre sanat nesnel gerçekliğin sosyalizm açısından soyutlanmasıdır. Bu aşamada Metin İlkin’in görüşlerini gerçekçilik ve “güzel” kavramı üzerine önemli katkılar yapmış Hegel’in görüşleriyle karşılaştırmak isteriz. Öncelikle belirtmek gerekir ki gerçekçi eser, başlangıcı, sırası ve sonu yazarın seçimine bırakılmış karışık bir gözlemler yığınından oluşmaz. Öncelikle, Hegel’in değinmiş olduğu gibi güzel eserde özne-nesne ilişkileri rastgele değildir. Hegel, dışsal ve içsel nesneleri sonlu zeka olarak sınadığımızı; onları gözlediğimizi, algıladığımızı, sezgimize ulaşmaya bıraktığımızı ve bunu anlama yetimizin soyutlamalarına kadar götürdüğümüzü belirtir. Şeyler bağımsızmış gibi görünse de biz böylece onlara bir değer vermiş oluruz. Öznel kavrayış özgür olmadığı için, önceden kavranmış sanılarla sınırlandığı için öznelliği boyunduruk altına almadan ve onu olabildiğince etkilemeden gerçekliğe ulaşamayız. Ters bir biçimde Hegel’e göre özne yalnızca nesneleri yıktığı ölçüde ya da hiç değilse onların niteliklerini değiştirdiği, onlar üzerinde çalıştığı, onlara biçim verdiği, öznelliklerini bozduğu ya da birinin diğeri üzerindeki etkilerini gösterdiği ölçüde bunu gerçekleştirebilir. Buna göre artık ne nesneler ne de özne özgürdür. Bu özgür olmayışın aşılması gerekir. Hegel’e göre nesneler güzel olarak benimsendikleri zaman onların özneye ve nesnesine göre olan tek yanlılıkları ve sonlulukları biter. Güzel bir nesne kendi var oluşu içinde kendi kavramını gerçeklik kazanmış gibi gösterir ve öznel birliğini açığa çıkararak başkasına olan bağımlılığını ortadan kaldırır. Aynı biçimde ‘Ben’ de yalnız gözlemin, duyusal sezginin, dikkatin ve soyut düşüncelerdeki tek tek özel gözlemler ile sezgilerin sonuçlarının bir soyutlaması olmayı bırakarak bu nesne içinde somut olur. Hegel tartışmasını sürdürerek pratik ilişkiden de söz eder. Özne, güzel nesne karşısında kendi sonluluklarını aşar ve nesneyi kendinde bağımsız olarak düşünür. Güzelin seyredilişi de bu nedenle özgür ve bağımsızdır. Hegel bundan sonra Güzel’in kendi kendisini kurmuş olarak görünmek zorunda olduğunu belirtir. Böylece güzel bir nesne, kavramının tam uygunluğunu, içkin birliğini taşır. Kavramın kendisi somuttur, onun gerçekliği de parçaları içinde tamamlanmış bir biçimdir. Görüleceği üzere Hegel, İlkin’in belirttiği nesnel gerçeğin soyutlanması ve bu soyutlamanın gene somutlaştırılması eylemini gerçekçi eserin, “güzel”in gerçekleşmesi sürecinin temel unsuru olarak ortaya koymuştur. Bizler burada Metin İlkin’in bu kurama değerli katkısını görmüş oluyoruz. İlkin, Hegel’in gerçekçi eser kuramını sosyalizm bağlamında geliştirir, sanat eserinin, yani güzelin, nesnel gerçekliğin sosyalizm açısından bir soyutlama gerektirdiğini belirtir.
Metin İlkin yazar, şair, çevirmen, eleştirmen olarak gerçekçi edebiyatımıza büyük katkılar yapmıştır. Devrimci sosyalist kişiliği nedeniyle burjuva edebiyat düzeninde sesini duyurması ne yazık ki engellenmeye çalışılmıştır, oysa o gerçekçi eserleriyle yeni bir dünyanın kapısını bize açmaktadır.