Giriş:
Ahmet
Hamdi Tanpınar’ın bu romanı Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulma aşamalarında
Osmanlı’nın yıkıntıları üzerinde yükselişi sırasında yaşanan Doğu-Batı
çekişmelerini konu alır. Yazara göre yeni cumhuriyet bu iki uygarlık arasında
kalmış, debelenmektedir. Bu çatışkılar Mümtaz karakteri aracılığıyla romanda
sunulur.
Dil ve Anlatım:
Roman 1949 gibi görece yakın bir zamanda
yazılmış olmasına karşın genel olarak eski sözcüklerle yazılmıştır. Bu nedenle
Türkçesi akıcı değildir. Bu da anlatımı güçlüklerle dolu bir duruma
getirmiştir. Roman üçüncü tekil kişi ağzıyla yazılmıştır. Buna karşın
yazar roman boyunca sıklıkla iç konuşmalar ve bilinç akışı yöntemlerine
başvurur. Yine sık olarak geri dönüşler vardır. Romanın 1. bölümünde Mümtaz’ın
çocukluğu, anne ve babasını ölümü bu yolla bize aktarılır. Kimi zaman da yazar
Mümtaz’ın bilincinden bize anlatacaklarını aktarır. Buna örnek, Nuran’la
çıktıkları Boğaz gezisi sonunda ceketini Nuran’ın omzuna atarken “Ayın ferahpeza
peşrevi” dediği anda anlaşılır, çünkü hemen öncesinde anlatıcı ayın peşrevinden
söz etmiştir (Sf. 193).
Başlıca Karakterler:
Mümtaz: Romanın başkarakteridir. Kendisi
küçük yaştayken anne ve babasını yitirmiştir. Hep geçmişe bir özlem duygusu ve
gelecekle ilgili korkuları duyumsadığından günü yaşamayı pek beceremez.
Nuran’la tanışana kadara aşık bile olmamıştır. Arada kalmışlığı, huzursuzluğu
içinde taşır. Gerçekte bir düş dünyasında yaşamaktadır. Savaş çok yakındadır
ama Mümtaz çalışmadan elde ettiği geliriyle yaşamakta, Şeyh Galip'i konu aldığı
kitabını bir türlü bitirememektedir. Yazarın gözünde Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında
kalmışlığını temsil eder. Mümtaz zayıf bir kişiliktir ve sorunlarının
üstesinden gelmekte zorlanmaktadır.
Nuran: Diğer başkarakter Nuran, Mümtaz’ın
sevdiği kadındır. Kocası ondan ayrılınca kızıyla tek başına yaşamaya
başlamıştır. Yaşam güçlüklerine dayanmaya çalışmaktadır. Mümtaz’ı sevmiştir
ancak kendi gözünde büyüttüğü yaşantısındaki birtakım sorunlar Mümtaz'la
evlenmesini geciktirmiştir. En sonunda Suat’ın Mümtaz’ın evinde intihar
etmesinin bu evliliğin önünde bir engel olacağını düşünür. Yaşamı sırtında bir
yük gibi düşündüğü için mutlu olamamaktadır.
İhsan: Mümtaz’ın amcasının oğludur. Anne ve
babası ölünce Mümtaz’ı o yetiştirmiştir. Entelektüel, olgun bir adamdır. O da
Mümtaz gibi eski değerlere önem verilmesi gerektiğini düşünür ama bir an önce
geleceğin kurulmasını, özellikle ekonomik reformların, burjuva ekonomik
gelişmelerin yerleşmesi gerektiğini düşünür. Ağır bir hastalığa yakalanmıştır.
Macide: İhsan'ın karısıdır. İhsan’a çok
düşkündür. Mümtaz’a da çok yakın bir dost olarak değer verir. Büyük kızı
otomobil kazasında ölünce psikolojik rahatsızlık yaşar.
Suat: Mümtaz’ın yeğenidir. O da Nuran’ı
sevmektedir. Evli olmasına karşın Nuran’la birlikte olmak istemektedir. Bu sırada
başka kadınlarla da ilişkileri vardır. Alaycı, sorumsuz bir kişidir. O da ağır
bir hastalık geçirmiştir. Nuran’la birlikte olamayınca Mümtaz’ın evinde kendini
asar.
Örge:
Roman dört bölümden oluşmaktadır. Her bir
bölüm kendi içinde bir bütünlük taşımaktadır ve nedensellikler içermektedir.
Buna karşın nedensellikler yer yer zayıf kurulmuştur. Rastlantısallıklar
romanda çok önemli yer tutar. Örneğin Mümtaz'ın Nuran'la tanışması
rastlantısaldır. Mümtaz'ın Nuran'la tanıştırmak istediği İhsan ve Macide'ye
konukluk etmeye gidemeyeceklerini düşündükleri gün yolda onlara rastlarlar.
Beyoğlu'nda kalabalık olmayan bir meyhanede Mümtaz karşılaşmaktan korktuğu ama
kafasından da atamadığı Suat'ı metresiyle görür ve onun, metresine istenmeyen
gebeliğini sonlandırması için baskı yaptığına, bu çok özel ana, tanıklık eder.
En ilginç olan ise Nuran'ın düşürdüğü Mümtaz'ın ev anahtarını Suat'ın bulması,
eve girip orada kendini asmasıdır. Mümtaz'la Nuran'ın ayrılmasına neden olan bu
son derece önemli olay daha sağlam bir kurguyla verilmeli, düşük olasılıklı bir
rastlantıya bırakılmamalıydı diye düşünürüz. Romanda zaman akışı da sık sık iç konuşmalar
ve bilinç akışı yoluyla geri dönüşler göstererek kesintiye uğratılmaktadır.
İlk bölümde İhsan'ın yanında kalan Mümtaz'ın
kimi ev işlerini bitirmek için dışarı çıktığını görürüz. Yazar geri dönüşlerle
Mümtaz'ın yaşam öyküsünü anlatır. Bu bölüm Mümtaz'ın kişiliği konusunda bize
bilgi verir, iç huzursuzluğu yansıtılır. İhsan'ın hastalığı ve Nuran'ın ondan
ayrılması onu çok üzmektedir. Bir yandan da büyük dünya paylaşım savaşı
başlamak üzeredir. İkinci bölümde Mümtaz'ın Nuran'la tanışması, ona aşık oluşu
ve ardından onunla bu aşk ilişkisini yaşaması anlatılır. Bu bölüm günümüzden 2
yıl önceki dönemdir. Mümtaz'ın kendini mutlu duyumsadığı zamanlardır. Üçüncü
bölümde Mümtaz’ın Emirgan’daki evinde düzenlenen yemek ve müzik akşamı
ayrıntılarıyla anlatılır. Bu bölüm zaman dizimi olarak 2. bölümü izler. Suat bu
yemeğe katılarak romana girmiş olur. Bölüm Suat'ın ölümü ile sonlanır. Bu
bölümde Mümtaz'ın mutluluğu bozulmaya başlar, çünkü Nuran'la bir türlü
evlenememiş, bir araya gelememiştir. 4. bölüm, 1. bölümde bırakılan zaman
diliminde başlar. İhsan'ın hastalığı ağırlaşınca Mümtaz doktor aramaya çıkar.
İlk bölümde duyumsanan sıkıntılar ağırlaşır. Tüm roman boyunca tartışılan
Doğu-Batı sorunu, Türkiye'nin arada kalmışlığı bu bölümde de tartışılır. 2.
Paylaşım Savaşı'nın başlamasıyla birlikte roman sonlanır, Mümtaz artık
sorunlarının üstesinden gelemeyecek kadar yıkılmıştır.
Nesnelerin Birliği:
Sahaflar: Bayezıt’taki sahaflar Doğu-Batı
kültür çatışmasını simgeler, bu savaşımın yaşandığı yerlerdir. “Yüz yıllık bir
didinme” olarak niteler yazar bunu.
Çadırcılar: Buralardaki her küçük eşya ile
yazar bizi eskiye götürür. Bir traş aynası, sedef yelpaze, baston sapı
aracılığıyla anılar canlandırılır.
Bedesten’deki elmas: Bu elmas Mümtaz’a bir
süre önce kendisinden ayrılan sevgilisi Nuran’ı anımsatır.
Mahur Beste: Nuran’ın dedesinin bestelediği Mahur
Beste Mümtaz’la Nuran’ı birbirine bağlar. İkisinin de sevdiği bir yapıttır. Bu
yapıt aynı zamanda Mümtaz’ı geçmişe yani Doğu köklerine de bağlar.
Müzik, Türk Sanat Müziği yapıtları: Mümtaz bu
yapıtları dinlerken duygudurumu ile özdeşlikler kurar. Örneğin içki sofrasında
Nuran’la birlikteyken kendini mutlu duyumsadığı anda, İsmail Dede Efendi’nin
“bulunduğun yer cennetimizdir” dizesini, Nuran’ı düşünerek söyer.
Yaşar bey’in ilaçları: Yaşar Bey Nuran’ın
dayısının oğludur. İş yaşamındaki başarısızlık olarak değerlendirdiği bir olay,
istediği konumda çalışmak için atanmaması sonrası ilaç bağımlısı olmuştur.
Yazar onun yaşamdaki her etkinliğini ilaçlarla gerçekleştirdiğini söyler. Bu
kötü durumu çağdaş bilimin ticaret düşüncesi olarak vurgular ki bu doğru olsa bile
yazar bunu Batı uygarlığını küçümsemek için anlatır. Yaşar’ın karşısına babası
Tevfik Bey’i koyar. Tevfik Bey 74 yaşındadır, eski bir İstanbul “efendisi”dir.
Yazar onun hiç ilaç kullanmamasına karşın çok sağlıklı olduğunu, her akşam
içkisini içtiğini yaşamın zevklerini dolu dolu tattığını anlatır. Tevfik Bey
Doğu’nun temsilcisi olarak yansıtılır.
Beethoven'in keman konçertosu: Suat kendisini
asmak üzereyken Beethoven'in keman konçertosunu dinler. Bu konçertoyu daha
sonra İhsan'ın hastalığı için konuştuğu doktorun da dinlediğini görür. Ölümü
anımsatmaktadır ona bu konçerto. Birdenbire bunu kendisinin de o gece dinlemiş
olduğunu sanar. Bir süre sonra ölüm düşüncesi onu sarar.
Çatışkılar:
Romanda
Doğu-Batı felsefi çatışması temel eksenlerden biri olarak ele alınmıştır. Yazarın
tartışma konularından biri ölümdür. Ölümün, Doğu’da istekle karşılanması
yüceltilirken Batı’da Descartes’e gönderme yapılarak akıl küçümsenir. Diğer bir
tartışma konusu yeni Türkiye Cumhuriyeti'nde eski geleneklerden yani Doğu
uygarlığından tamamen kopuştur. Mümtaz aşkın, eski gelenekler, Türk Sanat
Müziği ile bu topraklarda daha coşkulu yaşandığını düşünür. Ona göre insanlara
yeni bir yaşam vermeden önce onlara yaşama katlanma gücü veren eskiyi bozmamak
gerekir.
Sanat
alanında ise Klasik Türk Sanat Müziği ile Klasik Batı Müziği karşılaştırılır.
Bir yanda Doğu uygarlığının temsilcileri Mahur Beste’nin bestecisi Talat Bey,
Dede Efendi, Ressam Cemil, diğer yanda Batı uygarlığının temsilcileri Debussy,
Wagner vardır. Yazara göre Klasik Türk Sanat Müziği ile ilgilenen sanatçılar
alçakgönüllüdür, kişisel özelliklerini ön plana çıkarmazlar. Herkese karşı dost
ve eşittirler. Oysa Batı Müziği sanatçıları öfkeli, hırslıdırlar.
Canlandırma:
Romanda
canlandırmalar ayrıntılı ve özenli biçimde verilmiştir. Mümtaz’ın babasının
ölümü, savaştan kaçarken yanına uzanan kızın uyurken ona sarılışı zihninde o
günkü gibi yaşamaktadır.
Nuran’la
boğaz gezileri büyük bir coşku ve mutluluk kaynağıdır Mümtaz için. Öyle ki doğa
bu çoşkuya katılır, balık oltasının ucundaki izmarit bile az sonra ölecek
olmasına karşın mutlu görünür. Oysa akşam Nuran’dan ayrılık saati geldiğinde
çiçekler solar, hava iyice kararır.
Mümtaz
Taksim’e taşındıktan sonra Nuran onu daha az görmeye, evine daha seyrek
uğramaya başlar. Emirgan’daki yalıda Nuran’ı beklemek Mümtaz için mutluluk
iken, Taksim’deki evde beklemek büyük acı çektiren bir durum olur. Bu bekleyişi
sokak satıcılarının, apartman komşularının sesleri ile yaşar. Belli saatlerde
belli gürültüler bu bekleyişi zamana kazır.
Mümtaz,
Nuran’ın gelmediği gecelerden birinde büyük bir kıskançlık duygusu içine
düşünce Beyoğlu’nda bir meyhaneye girer. Yazar Boğaz’daki içkili yemek
sofralarını ne kadar güzel ve estetik biçimde anlatmışsa, meyhanedeki masaları
ve burada içenleri Mümtaz’ın kötü duygudurumuna da uygun biçimde
çirkinleştirerek aktarır. Buradaki orospuları çamura düşmüş mısır koçanına,
onların seslerini ekşimiş ve küflü bir hamura benzetir. Bunlara baktıkça da
kendini daha kötü duyumsayıp oradan kaçar.
İtki:
Kızının
hastalıkları, önceki evliliğinden kaynaklanan güven sorunları Nuran’ın
Mümtaz’la evlenme kararını vermesini geciktirir. Kendisini sevdiğini söyleyen Suat’ın
Mümtaz’ın evinde intihar etmesi, Nuran’ın Mümtaz’la evlilik düşüncesinden
vazgeçmesine neden olur. Bu önemli olayın, Suat'ın Nuran'ın düşürdüğü ev
anahtarını rastlantı eseri sokakta bulmasına dayandırılması bu kurguyu
zayıflatmaktadır.
Öznel Konumlar:
Mümtaz
Nuran’ın uzaktan gelişini bir tür “zihni kamaşma” olarak tanımlar. Nuran’ın
köşe başında görünmesiyle her şey silinir, endişeler yok olur.
Nuran’ın
bakışları Mümtaz’ı çok etkiler. Nuran bakışlarıyla onu kimi zaman mutlu eder,
kimi zaman da zavallı bir duruma düşürür. Mümtaz bu bakışları, o olmadığında da
gözünde canlandırır.
Mümtaz gezerken gördüğü manzaraları sık sık
ünlü ressamların tablolarına benzetir.
İhsan için doktor aramaya çıktığında doktorun
Çengelköy'de köşkünde olabileceği söylenir ona. Aklına hemen Nuran'la mutlu
olduğu dönemde Boğaz'da yaptıkları gezintiler gelir.
Zaman:
Romanın
geçtiği dönem 2. Paylaşım Savaşı’nın hemen öncesidir. Yazar geri dönüşler
yoluyla bundan 2 yıl öncesini de anlatmaktadır.
Uzam:
Roman
İstanbul’da geçer. Başkarakterler Mümtaz ve Nuran Boğaz kıyılarında, Mümtaz Emirgan’da,
Nuran Kandilli’de yaşamaktadır. Boğaz, Mümtaz ve Nuran'ın aşklarını yaşadığı
yer olarak bir yandan da tüm güzellikleriyle betimlenir. Yalılar, bahçeler,
çiçekler, kayık gezileri, lüfer avı hep bu aşkın sahnesi gibi sunulur ama bu
aynı zamanda bir güzellemedir. Bu güzelleme İstanbul'un diğer semtleri için de
ayrı olarak sunulur. Mümtaz ve Nuran tüm eski İstanbul'u, onun tarihi, dini
yapılarını gezerler. Bu yapıların güzelliklerine, eski İstanbul'a hayran
olurlar. Buna karşın yazar bu yapılarda bir döküklük, bakımsızlık olduğunu da
vurgular. Bu yapıların olduğu semtlerde yaşayan insanlar da yoksuldur. Bu tutum
aslında yıkılan eski Osmanlı uygarlığına bir ağıt gibidir. Yazar o eski
dönemlere duyduğu özlemi uzamlar üzerinden yansıtmaktadır.
İzlek:
Roman, Mümtaz karakteri üzerinden Doğu-Batı
sorununu tartışmak istemiş gibidir. İç konuşmalar, geri dönüşler, bilinç akışı
yöntemiyle bu tartışmayı güçlendirmeye çalışır. Nedensellikler yer yer zayıf
kurgulandığı için roman gücünü yitirir. Mümtaz da zayıf bir karakter olarak
toplumundan sorumlu bir aydın kişiliğinde görünse de bir düşler dünyasında
yaşadığı için var olan sorunların üstesinden gelemez. İhsan'ın hastalığı
ağırdır, ölümü yakındır. Nuran ondan ayrılmıştır ve dönmeyecektir. Paylaşım
Savaşı bir yıkım getirecektir. İşte tüm bu yaşamsal sorunlar, kendini geçmişle
yarın arasında kalmış sayan, bugünü de bir türlü yaşayamayan Mümtaz için
kaçınılmaz yenilgilerdir. Yazar Türkiye için de umutsuzdur.
Toplumsal Çözümleme:
Çalışmak zorunda kalmadan, kiralık da olsa
bir yalıda yaşayan Mümtaz, yoksulluk içindeki Türk toplumu ile karşıtlık
içindedir. Mümtaz bir düş dünyasında yaşamaktadır. Oysa yaşam sorunlarla
doludur. Geçmişe duyulan özlem, yeniliklere alışamama, Mümtaz'ın yaşamındaki
gerçek sorunların da üstesinden gelememesine yol açar. Yazar Türkiye ile ilgili
kaygılı, umutsuzdur. Savaşı başlamasıyla birlikte tüm güzellikler de son
bulacaktır ona göre.
*
Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur, Dergah Yayınları, İstanbul, 2016.