Yakın
dönemde Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun kişiliği ve romanları ile ilgili “Huzursuz
Bir Ruhun Panoraması: Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Edebiyat ve Düşünce
Dünyası” başlıklı bir derleme kitap yayınlandı. Bu kitapta Yakup Kadri’nin bu
yola zorla itilmese gerçekçi bir yazar olmayabileceği savı ileri sürülmekte. Bu
ilginç sav farklı eleştirmenlerin roman değerlendirmeleriyle desteklenmeye
çalışılmakta. Kiralık Konak romanı ile ilgili olarak İbrahim Şahin’in, “Kiralık
Konak yahut Erosun Fenomenolojisi” başlıklı yazısı kitapta yer alıyor.
Eleştirmen romanı erosun fenomenolojisi açısından yöntemsel değerlendirdiğini
savlıyor. Bizim görüşümüze göre Yakup Kadri gerçekçi bir yazardır, bu doğrudur,
bu gerçeği eğip bükerek farklı bir gerçekliğe varmak olanaklı değildir. Böyle
olunca Yakup Kadri’nin gerçekçi yöntemle yazılmış romanlarında zorlama bir
biçimde farklı ögeler arama arayışı yanlış sonuçlara götürecektir. İbrahim
Şahin’in arayışı felsefi ve estetik açıdan ilginç olabilir ancak eleştirmen ne
yazık ki bize göre yanlış değerlendirmelerde bulunmuştur.
Yazının
girişinde eleştirmen “eros”un tanımını veriyor: “hayatiyet, canlılık, yaşamak
arzusu, dirim, dirilme”. Platon’un ‘Şölen’ diyalogu buna kaynak olarak
veriliyor. Antik Yunan felsefesine daha dikkatlice eğildiğimiz ve bu konuda daha
ayrıntılı bir incelemede bulunduğumuz zaman kavramın daha çok istek, arzu ve
cinsel haz ile ilişkilendirildiğini görüyoruz. Eros, Platon’a göre güzele
duyulan ilgi, güzelin kendisine, güzel ideasına yönelik arzuyu içerir ve bu
arzu yoluyla hakikatin kendisine ulaşma, ona yaraşır şeyler yapma, yaşamın
özüne ulaşma anlamlarını da taşır. Eleştirmenin tanımı ile bu tanım arasında
bir uyuşmazlık olduğu görülüyor. Farklılık, eleştirmenin Platon’un güzele
ulaşma arzusunu göz ardı ettiği gerçeğinden kaynaklanıyor. Eleştirmene göre ‘ben’
ve ‘öteki’ arasındaki her gerginlik, her boşluk ‘erotik’ bir deneyimi yansıtır.
Eleştirmenin bu büyük dikkatsizliği ‘erosun fenomenolojisini’ yanlış
kavramasına ve Yakup Kadri’nin çok görkemli romanı “Kiralık Konak’ı yanlış
değerlendirmesine neden oluyor. Eleştirmen, değerlendirmesi boyunca farklı
bölümlerde sesleri, belirsizliği, poetik olanı, arada olanı, bilinmeyeni,
Avrupa’ya kaçışı erotik olarak nitelemektedir. Bir deneyimin “Platoncu anlamda erotik”
olabilmesi için güzeli ve hakikati arıyor olması gerektiği gerçeğini eleştirmen
hiç göz önüne almamıştır.
En
başta ana kavramımız olan “eros” yanlış tanımlanınca tüm değerlendirme boyunca birçok
kavramın da yanlış olarak erotik fenomen biçiminde değerlendirildiğini görüyoruz.
Eleştirmenin savına göre Yakup Kadri daha yirmili yaşlarının başından
başlayarak yazdıklarıyla Anadolu insanını yaşama bağlayacak erosu arıyordur. Bunun,
yazarın ilk gençlik çağları ile olgunluk dönemi arasındaki farklılıkları
tamamen göz ardı eden bir yaklaşım olduğunu düşünüyoruz. Yakup Kadri gerçekçi
bir yazardır. Net bir tutum izleyerek gerçekçi edebi ürünler yaratmış ve ikircikliğe
saplanmamıştır, onun romanlarında belirsizlik yoktur. Bu belirlemeyi yaptıktan
sonra hemen şunu da ekleyebiliriz: Yakup Kadri romanlarında izlek vardır, olaylar
sağlam nedensellikler aracılığıyla sıkıca örülür, rastlantısallıklara yer
yoktur. Roman kişileri çok derinlikli bir araştırma ile kurgulanır ve kişisel
özelliklerini yansıtacak eylemlerle romanın gelişimini sağlarlar. Temelde eleştirmenin
söylemleri bağlamında Yakup Kadri romanlarının güzeli ve hakikati arama ve
yaratma arzusunun ürünü oldukları düşünüldüğünde Platoncu bakış açısıyla okuyana
düşünsel haz veren ‘erotik’ fenomenler/nesneler olduklarını ileri sürebiliriz.
Eleştirmenin
değerlendirmesine baktığımızda roman kişilikleri Naim Bey ve Seniha’nın karşı
karşıya getirildiğini görüyoruz. Bu iki kahramanın kişilikleri bir çatışkı
durumundadır ancak bu çatışkı eleştirmenin savladığı gibi ölüm-yaşam bağlamında
değildir. Dede-torun Osmanlı toplumunun iki farklı döneminin temsilcisidir. Naim
Bey, Tanzimat fermanı sonrasını yansıtan “İstanbulin” döneminin, Seniha ise II.
Abdühamid ile başlayan yozlaşmayı yansıtan “Redigot” döneminin temsilcileridir.
Naim Bey yıkılmak üzere olan Osmanlı Devleti’ni işaret etmektedir. Naim Bey’in
ölüme yakınlığı bu toplumsal gerçekliği göstermektedir. Konak da Naim Bey ve
Osmanlı Devleti gibi çökmek üzeredir. Yazar bu ilişkiyi fark edememiştir. Bu
nedenle de yanlış olarak konağı ‘medeniyet ve kültürün’ alegorik temsili olarak
nitelemiştir. Eleştirmenin temel yanlışlarından bir diğeri Seniha ile
ilgilidir. Eleştirmene göre Seniha “eros”u yansıtmaktadır. Ona göre Seniha’da “mücadele
arzusu, yaşamak kudreti, heyecanı ve cesareti” vardır. “Şarkın “ölmüşlüğünden”
kurtulup “erotik seslerin” peşinden “canlı ve diri” Avrupa’ya kaçmak
istemektedir. Oysa yazarımız Yakup Kadri, Seniha’nın tek amacının zengin
biriyle evlenip gönenç içinde yaşamak, süslenip güzel giysiler giymek olduğunu
bize gösterir. Seniha bu uğurda benliğini yitirmeyi göze almış, savaş sırasında
karaborsacılık yaparak zenginleşmiş sonradan görmelerle bile birlikte olmaktan
çekinmemiştir. Eleştirmen Seniha’nın çok okuyup öğrenerek kendini çürümüşlükten
kurtarmak üzere Avrupa’ya gittiğini savlamaktadır. Yakup Kadri onun bu
eğitiminin içinin boş olduğunu, Seniha’nın yalnızca bireysel kurtuluşu için
hareket ettiğini göstermiştir. Bu “eros” değildir. Öyle ki bu boş uğraş sonunda
zengin biriyle de evlenememiş, ülkeye geri dönmüş, para uğruna bedenini
kullanma yoluna kadar düşmüştür. Bireysel kurtuluşunun peşinde olan Seniha, gerçek
anlamda bencil, düşkün, yoz bir kadındır. Önceleri ona aşık olan Hakkı Celis
bile onun bu bozulmuşluğunu görmüş ondan tiksinmiştir. Bu bozulmuş durumuyla
Seniha’nın Platon’un güzeli arayan ‘eros’unu temsil ediyor olması düşünülemez. Platon
da zaten Şölen dialogunda bu türden bir arzuyu “orta malı, düşkün” diye mahkum
etmekte, para uğruna kendini vermenin kötü bir şey olduğunu açıkça belirtmekte
ve sertçe eleştirmektedir. Şöyle der Platon: “Günün birinde onu (Güzelliği)
görürsen hiçe sayarsın artık altınları, süsleri püsleri, … sevgilileri”. Bunun
için de erdem şarttır. Biz bir adım daha giderek şunu söyleyeceğiz: eleştirmenimizin
Seniha’nın bu düşkünlüğünü, yoz yaşam anlayışını “eros”un temsilcisi olarak yüceltmeye
kalkması kesinlikle kabul edilemez. Eleştirmenin Seniha ile ilgili kafa
karışıklığı, onu “Türklük/Türk milleti” ile ilişkilendirmesinden de
anlaşılmaktadır. Seniha Türk milletinin yalnızca yoz bir kesimi ile ilişkilidir.
Yazarın göz ardı ettiği Hakkı Celis kişiliği ise romanda Platoncu anlamda güzeli
arayarak hakikate ulaşmayı arzulayandır. Yeni Türk Milleti, Hakkı Celis gibi
erdemli, bilginin ve güzelliğin peşinde koşan, bireysel değil toplumsal sorunları
önceleyen olgun kişilerin omuzlarında yükselecektir. Hakkı Celis romanın
sonunda trajik biçimde yaşamını yitirse de ölümü bile yüksek toplumsal amaçlar
uğrunadır. Eleştirmen bu konuda da yanılmış ve Hakkı Celis’i küçümsemiştir. Hakkı
Celis roman boyunca kişisel bir gelişim göstermiş, ülke gerçeklerini kavrayarak
varlığını doğmakta olduğunu duyumsatan yeni Türk Devleti’nin kurulmasına
adamıştır.
Yakup
Kadri Karaosmanoğlu’nu olduğundan farklı bir yazar olarak göstermek amacıyla
yazılmış bir kitapta Kiralık Konak romanının yanlış bir eleştirisiyle karşı
karşıyayız. Bu deneme bize göre yalnızca Yakup Kadri’yi değiştirme, bozma,
değerini düşürmeye çalışma düşüncesiyle değil, yoz bir yaşam anlayışını da
yüceltme amacıyla yazılmıştır. Öyle ki, Yakup Kadri bu romanda bize çürümüş bir
yaşam biçimini Seniha kişiliğinin yaşamı ile sunuyor ancak eleştirmen bunu tam
ters yönde ele alarak hem bu çürümüşlüğü yanlış olarak ‘eros’ diye niteliyor
hem de bu yaşam biçimini yüceltmeye kalkışıyor. Eleştirmenin bu cüretinin
başarısızlığa mahkum olduğunu, Yakup Kadri’nin de Türk Edebiyatı’nın görkemli
bir gerçekçi yazarı olduğunu söylemekten çekinmiyoruz.
* Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kiralık Konak, İletişim Yayınları, İstanbul, 49. Baskı, 2013.