21 Ağustos 2015 Cuma

FAŞİZM


Günlük yaşantımız içinde, özellikle son zamanlarda ülkemizde olmak üzere dünyanın pek çok bölgesinde bireysel özgürlüklerimizin kıstlandığını, kimileyin yaşama hakkımızın bile ortadan kalktığını görürüz. Böyle durumlarda sıklıkla “faşizm” kavramı dillendirilir. Bu yazı bu kavramı hem genel anlamıyla ele almak hem de İtalya özelinde değerlendirerek çıkarılabilecek dersler varsa ortaya koymayı denemek amacını taşıyor.
Faşizm, geniş anlamıyla kapitalizmin dönüştüğü diktatörlüklerdir. Bu rejimin arkasında büyük burjuvazi, büyük toprak sahipleri, sermayedarlar ve sanayiciler vardır. Anti-kapitalist görünse de faşist yöneticiler “özel girişimin ulusal çıkarların sağlanmasında en etkili ve yararlı araç” olduğunu belirtmişlerdir. Faşist yönetim, sınıf savaşımını yok etmek amacıyla siyasal partiler, dernekler, sendikaları ortadan kaldırır. Devlet bütünlüğü söylemiyle bireyin sesini kısar, kapitalizmi sürdürmek adına siyasal demokrasiye son verir. Ulusun tüm iradesi ve düşüncesinin biçimlendirilmesi amaçlanır. Faşizmde toplumun ve bireyin yaşantısı ayrıntılı olarak çözümlenir, düzenlenir. Bireyin kişisel özgürlükleri, davranış olanakları, devletin çıkarları doğrultusunda sınırlandırılır. Dolayısıyla, düşünce açıklamak, örgütlenmek, bilim ve sanat üretmek özgürlüğü ortadan kaldırılmıştır. Otoriteye tapan insan modeli yaratılmak istenir. Mussolini’nin deyişiyle her şey devletin içindedir, hiçbir şey devletin dışında ve devlete karşı değildir. Ulus, faşist devlette gerçekleşen ekonomik, siyasal, moral bir birliktir. Faşizm aynı zamanda laiklik karşıtıdır.
Faşizm, bireye iradesini hukuk yoluyla değil güç kullanarak dayatır. Uluslararası alanda da hukukun üstünlüğü kabul edilmez. Uluslararası sorunların çözüm yolu savaştır. Faşist devlet diğer ülkeleri yönetme hakkını kendinde bulur, bu açıdan emperyalisttir.
Komünist İtalyan önderler Gramsci ve Togliatti, faşizmin, en geri burjuvazinin siyasi görünümü, büyük sanayi ve tarım burjuvazisinin gerici bir eylemi olduğunu söylerler.
Faşist devlette sınıflar arası çelişkilerin örtülmesi amacıyla işçi-patron, kapitalist-emekçilerin hepsine üreticiler denmiştir. Bu birleşim korporasyonlar aracılığıyla sağlanmaya çalışılmıştır.
Faşizm dar anlamıyla ise İtalya’da iki paylaşım savaşı arası dönem yönetimidir. Bu dönemdeki uygulamalar tüm faşist yönetimlerde benzer olduğundan bir tipik olarak ayrıntılı incelenmelidir. Birinci Paylaşım Savaşı öncesi, Almanya gibi ulusal birliğini geç sağlamış olan İtalya’da burjuvazi gelişmek için devlet yardımına gereksinim duyuyordu. Toprak reformu gerçekleştirilememişti. Güney İtalya’da feodal toprak sahipleri yönetim sürüyordu. Burjuvazi kendini hızlı bir üretime verdi ve gelir büyük oranda savaş sanayine aktarıldı. Bu çaba genel sanayileşmeyi önledi. Ekonomi bozuldu. Kendine güveni olmayan ve devlet desteğine mutlak  gereksinimi olan burjuvazi, işçi sınıfınının eylemler gerçekleştirmesinden korktu. Birinci Paylaşım Savaşının başlamasıyla birlikte İtalya’da kapitalistleşme hızlandı. İtalya’nın savaşa girmesi sürecine Edison, Fiat gibi büyük kapitalist işletmeler büyük destek sağladılar. Savaşa katılma propagandası yapan, Benito Mussolini’nin çıkardığı Popolo D’Italia gazetesini de özellikle reklam vererek maddi olarak beslediler. Savaş sonrasında yüksek üretim düzeylerini koruyamayınca ekonomik kriz ve işsizlik ortaya çıktı. Yüksek enflasyon önemli bir sorun olarak ortaya çıktı. İşte bu dönemde güçlü işçi eylemleri, grevler, fabrika ve toprak işgalleri gelişti. Özellikle küçük burjuvazi ve köylüler işçilere karşı tavır aldılar. Bu kitleler demokrasi fikrinden uzaklaşıp güçlü bir önder arayışına girdiler. Bu durum, 1921 yılından sonra kapitalistlerin faşizmi destekleyip iktidara getirmesi sonucunu doğurdu.
Benito Mussolini siyasi yaşamına Sosyalist Parti’de başlamıştı ve önceleri savaş karşıtıydı. Ancak daha sonra İtalya’nın da itilaf devletleri yanında Birinci Paylaşım Savaşı’na katılması gerektiğini söyleyince partiden uzaklaştırıldı. Çıkarmaya başladığı Popolo D’Italia gazetesinden savaşa katılmayı savundu. Sokak eylemleri başladı. Bu eylemlere Interventismo dendi. Bu eylemler silahlı saldırılar ve sabotajlara dönüştü. Bu şiddet içeren gösteriler hükümeti savaşa katılmaya zorladı.
Savaşın İtalya üzerinde güçlü etkileri oldu: yüzbinlerce ölü ve yaralı, açlık, yoksulluk  yanısıra sanayileşmede artış. Yüksek enflasyon, çalışma saatlerinin arttırılması ve ücretlerin düşürülmesine neden olmuştu. Bu da yoksulluğu arttırmıştı.
Mussolini yandaşları 1919’da “Fasci Italiani di combattimento (İtalyan Savaş Birlikleri)” örgütünü kurmak üzere Milano’da buluştular. Bir parti değil bir eylem olarak kendilerini tanımladılar. Kuruluşta eski savaşçılar, savaş yanlısı solcular ve maceracılardan oluşan 150 kişilik bir örgüttüler. Mussolini “Duce (Önder) adını almıştı. İlk seçimde çok düşük oy oranında kaldılar. Sosyalist Parti başarılı olmuştu. Sosyalistler bir devrimci coşku içinde idiler ama hayal kırıklıkları ve birçok grev bir bunalımı işaret ediyordu. Sosyalist Parti içinden komünist sol yeni bir parti çıktı ve önemli sosyalist düşünür Gramsci bu partinin yayın organının başına geçti. Nisan 1919’dan itibaren eylemlere başlayan faşistler ise 1920’de Sosyalist Parti yayın organı Avanti’de yangın çıkardılar. Sosyalistler buna grevlerle yanıt verdiler. Eylül 1920’de yaygın fabrika işgalleri oldu. Buna karşın beklenen devrim gerçekleşmedi. İşçiler bir süre sonra işlerine döndüler, grevler sönümlendi. Bu eylemler sanayicilerde büyük bir korku doğurdu. Bu devrimci işçi eylemlerinin yinelenmemesi için liberal devletin yerine bu eylemleri önleyebilecek bir yönetim gelmeliydi onlara göre. Bu süreçte faşist birliklere bol para yardımı gelmeye başladı. “Devrimci Eylem Mangaları” doğdu. İlk olarak kırsal kesimde eylemler düzenlediler. Silahlandırılmış eylemciler araçlarla cezalandırma akınları gerçekleştiriyorlar, emekçileri eziyorlardı. 1921 yılı başlarından itibaren kentlerde işçi sendikalarının toplandıkları yerleri, kooperatif ve işçi gazeteleri binalarını basıp yıktılar. Bir süre sonra polis de onlara destek vermeye başladı. Kanun kaçaklarını bu çetelere katılmaya yönlendirdiler. Bir süre sonra bu faşist mangalar üniformalı askeri bir örgüte dönüştüler. Sayıları binlerceydi. Bu örgütler sosyalist belediyelerin düzenlediği etkinliklerde silahlı saldırılarla ölümlere neden oldularsa da suçlanmayacaklar, bu olaylar sosyalist belediyelerin dağıtılmasıyla “çözümlenecekti”. Faşist örgütler işkence ve cinayetlerle, özellikle geceleri baskınlar yaparak, evleri ateşe vererek terör uyguluyorlardı. Bunun sonucunda büyük toprak sahipleri işçileri istedikleri koşullarında çalıştırma ayrıcalığı elde etmişlerdi. Bu süreçte sosyalist güçler bölündüler ve işçi eylemlerinin zayıflamasına, faşizmin güçlenmesine neden oldular.
Milliyetçi cepheye katılan faşistler 1921 seçimlerinde aralarında Mussolini’nin de olduğu 35 milletvekilini meclise soktu. Mussolini bu aşamada sosyalistlerle “barış anlaşması” yapmayı denedi. Faşist saldırılara karşı “Halkın Yiğitleri” adlı antifaşist bir örgüt de yalnızca sopa ve yumruklarıyla “kara gömlekliler” denen faşist güçlere karşı savaşıyorlardı. Siyasal mücadelede kararlı olan faşistler “Ulusal Faşist Parti”yi kurdular. Parti, programında ulusalcı gelenekleri, duyguları sahiplenerek yönetime aday olduğunu bildirecekti.  
1922 yılı boyunca İtalya’da hükümet bunalımları ve faşist örgütlerin terörist saldırıları vardı. 11 Ağustos 1922’de Mussolini “Roma üzerine yürüyüş”ü, iktidarı ele geçirme sürecini başlattıklarını duyurdu. Bir süre sonra da ordunun desteğini kazandı. Yürüyüş 27 Ekim’de başladı. Faşistler bu eylem süresince pek çok yerleşim yerini işgal ettiler. 30 Ekim’de de kralın çağrısıyla iktidarı aldı. Ardından da 50000 kara gömlekli Roma’ya geldi. Mussolini iktidara ilk geldiğinde işe liberal bir yaklaşımla başladı. Henüz istediği kadar güçlü değildi. Mussolini demokratik bir programa bağlı kalacağını bildirdi. Bu söylem, liberalleri yanına çekmek için bir taktikti. Mussolini, 16 Kasım’da hükümet programını açıklarken parlamentoyu açıkça tehdit etti, istese salonu kışlaya çevirebileceğini ama yapmayacağını söyledi. Tehdit işe yaradı, Mussolini’nin kurduğu koalisyon hükümeti güvenoyu aldı. İzleyen süreçte faşist terörizm artarak sürdü. Seçim sistemi değişti, oyların çoğunluğunu alan parti meclisin 2/3’ünü ele geçirecekti! Baskı altında gerçekleştirilen 1924 seçimlerinde büyük bir başarıya ulaşamasa da çoğunluğu kazanan faşistlerdi. 29 Mayıs 1924’te sosyalist milletvekili Giacomo Matteotti meclisteki konuşmasında seçimlere hile karıştırıldığını söyledi. 10 Haziran’da kaçırılıp öldürüldü. Cinayetin arkasında faşistler vardı. Bu cinayet büyük bir tepki dalgası oluşturdu. Muhalefet ise parlamentoyu boykot etmekle yetindi. Ülke çapında bir savaşımı başlatmadı, başlatamadı. 3 Ocak 1925’te Mussolini diktatörlük niyetlerini açığa vurdu. Mussolini’ye karşı uydurma suikast bahaneleriyle olağanüstü durum yasaları çıkarıldı ve muhalefet bu yolla ezildi, özgürlükler kaldırıldı. 1925-26 yıllarında faşist parti dışındaki partiler silindiler. 5 Kasım 1926’da muhalif gazeteler ve siyasal partiler kapatıldı. Faşizmi benimsemeyen tüm siyasal örgütler dağıtıldı. 25 Kasım’da “Devleti Savunmakla Görevli Özel Mahkemeler” kuruldu. 9 Aralık tarihli yasayla da Faşist büyük konsey rejimin çalışmalarını düzenlemekle görevli en yüksek organ olarak belirlendi.
İtalyan faşizminin ayırdedici ve onu klasik diktatörlüklerden ayrı kılan özelliği belli bir kitlesellik göstermesi ve bir ideoloji taşımasıydı. Bu yönetim anlayışı kitleleri basit ve aşırı duygular aracılığıyla etkileyip çelmeye dayanıyordu. Halkı peşine takan ama kapitalist sınıfın çıkarları için çalışan zorba devlet anlayışıdır faşizm. İtalya’da Mussolini diktatörlüğü İtalya halkı için pek çok ölüm ve ülkenin yıkımıyla sonuçlanmıştı ama sonuçta partizanlar Mussolini’yi öldürüp ayaklarından asmışlardı.

Günümüzde de faşist devlet anlayışı siyası bakımdan geri kalmış ülkelerde denenmekte ve kimileyin egemen olmaktadır. İki paylaşım savaşı sürecinde milyonlarca insanın yitirildiği Avrupa’da gerekli dersler çıkarılmış, faşizm anlayışının iktidara gelmemesi için önlemler alınmış, halk da bireysel özgürlüklerinin kısıtlanması konusunda daha duyarlı ve bilinçli duruma gelmiştir. Demokrasi bilincinin gelişmediği, bilinçlerin özellikle dinle uyuşturulduğu topluluklarda faşizm tehlikesi sürmektedir. Türkiye de kısacık demokrasi deneyimi boyunca yukarda tanımlamaya çalıştığımız süreci yakından deneyimlemiştir ve henüz bu tehlikeden kurtulamamıştır. Otoriter yönetim anlayışı demokrasiyi bir araç olarak kullanırken liberalleri yanına çekecek taktikleri kullanmaktadır. Burjuvazi siyasi otoriteye boyun eğmekte ve onu desteklemektedir. Antifaşist mücadele başka bir yazının konusudur ancak şunu belirtmeliyiz ki ülkemizi böyle bir sürece sokacak sorumsuz bir siyasete sapma girişiminde bulunacak siyasi erkin, İtalyan faşizmi ve Mussolini’nin sonunu anımsaması gerekmektedir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder