16 Eylül 2016 Cuma

Roman Değerlendirmesi: Kiralık Konak*

Giriş:

Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Kiralık Konak romanı Osmanlı’nın çöküş sürecinin son dönemini İstanbul’da bir aileyi merkez alarak yansıtır. Roman esas olarak Tanzimat Fermanı ile başlayan dönemdeki Batılılaşma hareketleri ile buna bağlı olarak gerçekleşen toplumsal dönüşümleri ele alır. 


Anlatım:
Roman üçüncü tekil kişi ağzıyla yazılmıştır. 1911-1915 arası dönem, İstanbul’da bir konakta yaşayan Naim Efendi ve ailesinin yaşadıkları üzerinden toplumcu gerçekçi bir biçemle anlatılır. Osmanlıca sözcükler sıklıkla kullanılmış olsa da dil akıcıdır.

Başlıca Karakterler:
Romanda üç başat karakter Yakup Kadri’nin gerçekçi biçemine uygun olarak belli tarihsel dönemleri ve yaşam anlayışını simgeler.
Naim Efendi romanın üç başat karakterinden biridir. “İstanbulin” olarak adlandırılan Tanzimat Fermanı sonrası, padişah Abdülmecit döneminde doğmuş, “Redingot” olarak adlandırılan II. Abdülhamid döneminde büyümüştür. Esas olarak İstanbulin dönemine aittir, “Redingot” dönemine alışamamıştır. Yüksek memuriyetlerde bulunmuş, emekli olmuştur. Boyuneğen, saygılı, uysal biri olarak sunulur. Son derece edilgin, eylemsiz, olup bitenlere seyircidir.
Sekine Hanım: Naim Efendi’nin kızı. Çekingen, titiz, iradesizdir. Silik bir karakterdir.
Servet Bey: Sekine Hanım’ın kocası. Alafranga yaşam heveslisi bir züppe olarak sunulur. Düyun-u Umumiye müfettişidir.
Cemil: Servet Bey’in oğlu. Uçarı, avare bir yaşam sürmektedir.
Seniha: Servet Bey’in kızı, Naim Efendi’nin torunudur. Romanın başat karakterlerinden biridir. II. Abdülhamid ile başlayan yozlaşma döneminin temsilcisidir. Tüm amacı zengin biriyle evlenip gönenç içinde yaşamak, süslenip iyi giysiler giymektir. Bu uğurda tüm benliğini yitirmeyi bile göze almıştır.
Faik Bey: Cemil ve Seniha’nın arkadaşı. Kumar alışkanlığı var. Önceleri önemesemediği Seniha’ya daha sonra bağlanacaktır. Avrupa’da bir dönem bulunmuştur. O da Seniha gibi Osmanlı’nın son dönemindeki yoz neslin üyesidir.
Selma Hanım: Faik Efendi’nin kızkardeşi. Tok sözlüdür.
Necibe Hanım: Servet Bey’in kızkardeşi. Kardeşi Servet Bey gibi alafranga yaşam özentisi içindedir.
Hakkı Celis: Romandaki başat karakterlerden üçüncüsüdür. Şair ruhlu bu genç adam, Selma Hanım’ın torunu, Seniha’nın kuzenidir. Seniha’ya aşıktır ama ondan karşılık görmez. Romanın başında 18 yaşında toy bir delikanlı olarak resmedilen Hakkı Celis romanın anlatım çizgisi süresince değişir, olgunlaşır, kişiliği yetkinleşir. Seniha, Faik ve Cemil’in sürdürdüğü yoz yaşam onu tiksindirir. Öznel kaygılarını bırakır, toplumsal sorunları kavrar, yüksek idealler uğruna benliğini dönüştürür ancak Seniha’nın etkisinden tam olarak kurtulmayı başaramaz.

Canlandırma:
Romanda canlandırmalar başarılı bir biçimde verilmiştir.
Hakkı Celis’in Seniha’ya olan aşkı şöyle gösterilir: “Küçük şair heyecandan tıkanıyordu. Genç kız elini halazadesinin göğsüne götürdü ve birden sanki o göğüs üstünde gezinen eline bir iğne batmış gibi, yerinden fırlayıp hayretle geri çekilerek: “Ayol baksanıza kalbi yerinden kopacak, kalbi yerinden fırlayacak… Öyle çarpıyor, öyle çarpıyor ki!..” diye haykırdı” (Sf. 26).
Seniha’nın iç çatışkısından kaynaklanan mutsuzluk durumu şöyle anlatılır: “Seniha tipiye tutulmuş bir kimse gibiydi; saniyeler ve dakikalar sıkı bir kar kasırgası halinde yüzüne, göğsüne çarpıyor, nefesi tıkanıyordu.” (Sf. 41).
Naim Efendi’nin ölüme yaklaştığı son günler, konağı gezmeye gelen kiracıların gözünden şöyle aktarılır: “Naim Efendi beyaz pike takkesi, beyaz entarisiyle boylu boyuna ayakta duruyordu. Kadınlar hep bir ağızdan bir çığlık kopardılar; kapıyı açmalarıyla kapamaları bir oldu. / “Üstüme iyilik sağlık, bir mevta [ölü] kefeni içinde dimdik ayakta duruyor.” / “Ayol ne diyorsun, mevta değil, tıpkı mezardan çıkmış bir kadit [iskelet]...” (Sf. 165). Naim Efendi tıpkı bir yaşayan ölüdür. Bu durum çökmek üzzere olan ve Naim Efendi karakterinde sunulan Osmanlı devleti için de aynen böyledir.
Konağın çürümekte oluşu ayrıntılarla verilir. Hastalanan Naim Efendi’nin konakta yalnız kalışıyla birlikte konak bakımsız duruma gelir. Kiracılar konağı gezerken herşeyin kırılıp döküldüğünü görürler.
Seniha’nın Şişli’de apartman dairesindeki odasını gösterir yazar. Hakkı Celis, Seniha ile başbaşa kalınca bu odada halının, mobiyanın, perdenin renkleri ile odadaki koku Hakkı Celis’i etkiler, Seniha’ya olan sevgisini canlandırır. O kadar ki hıçkırarak ağlamaya başlar.

Dönem Karşılaştırması:
Tanzimat Fermanı 1839’da yayınlanmış Osmanlı Devleti için önemli bir yasal belgedir. Kişi hak ve özgürlükleri ilk kez bu belge ile Osmanlı Devleti yasalarında yer almıştır. Bu iyi yönde atılmış bir adım olsa da gerçekte Osmanlı Devleti çöküşe doğru gitmekteydi. III. Selim ile başlayan Tanzimat Fermanı ile farklı bir düzeye ulaşan bu yenileşme dönemi, 1876’da padişah Abdülaziz’in ölümü ve II. Abdülhamid’in tahta geçişi ile, her ne kadar Tanzimat’ın izleyicisi olarak I. Meşrutiyet ilan edilmiş olsa da, duraklayacaktır. Tanzimatın siyasi düşüncesini geliştirenler “Genç Osmanlılar” denen, Şinasi, Namık Kemal, Ali Suavi gibi aydınlardır. Romanda “İstanbulin” olarak adlandırılan dönem bu döneme denk düşmektedir. Gerçekte özü gereği Tanzimat bir ikilik içermektedir. Hedef olarak Batılılaşma gözetilse ve bu yönde önlemler içerse de belgenin daha ilk bölümcesinde devletin, kuran ve şeriat yolundan ayrılmayacağı, tam tersine bunlara daha sıkı bağlanacağı, bu yolla geri kalmışlığın sonlandırılacağı belirtiliyordu. Bu açık ikilik romanımızın baş karakterlerinden Naim Efendi’de görülmektedir. Padişaha, dine bağlıdır, ahlak anlayışı gelenekseldir ancak görünüşü ile Batılıdır. Damadı Servet Bey de onu “eski kafalı” olarak niteleyecektir. 
1876 yılında ilan edilen I. Meşrutiyet ile birlikte bu ikilik iyice belirginleşmiştir.  Tutucu küme padişahın yetkilerinin azaltılmaması ve sınırlandırılmamasını istiyorlardı. Yenilikçiler ise padişahın yetkilerini, halkın temsilcileriyle paylaşmasını bekliyordu. II Abdülhamid de yetkilerinin sınırlandırılmaması amacıyla 1878’de Parlamento’yu kapatmayı seçmiştir. Bunun ardından da bir baskı rejimi yaşama geçirilmiştir. İşte bu baskı rejimi içinde de “Genç Türkler” olarak adlandırılan Batıcı aydınların yetişmesi önlenememiştir. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanı coşkuyla karşılanmış, özgürlüğün elde edildiği düşünülmüştür. Bir süre sonra ise yabancı ülkelerin denetiminin bir baskıya dönüştüğü görülmüştür. Romanın geçtiği dönem “İttihat ve Terakki” tek parti yönetiminin egemen olduğu dönemdir. Bu dönemde gelenekçiliğe savaş açılmış, eğitim laikleştirilmiştir. Romanda da gençlerin özellikle Seniha ve Cemil’in bu anlamda oldukça rahat davrandıklarını, örneğin Faik Bey’in Seniha’nın odasına serbestçe girip çıkabildiğini, Cemil’in sabahlara kadar dışarılarda gezip eğlenebildiğini görürüz. Çok iyi eğitim almışlardır, yabancı dil bilgileri üst düzeydedir. Kuramsal anlamda Batılılaşma hareketleri kısmen başarılmıştır ancak burada sorun bu kuramsal gelişimi kavrayıp bundan yararlanabilecek bir toplumsal altyapının bulunmamasıdır. Osmanlı toplumunu oluşturan büyük kitleler cahil ve ekonomik anlamda geri kalmıştı. Bu yenileşme hareketlerine çok hazırlıksızdı Osmanlı toplumu. Dahası bu çabalar, sürekli olarak İslamcı kümelerin engellemesiyle karşılaşmıştır. Romanda konu edilen küçük bir küme ise Batılılaşma akımlarının etkisindedir ancak bu dönemde Batıcılık akımı biçimsel bir taklitçilik olarak anlaşılmıştır. Entelektüel anlamda çağdaşlaşmayan, yalnızca Batıdaki gibi yaşamaya çalışan cahil, yoz bir küme ortaya çıkmıştır. Romanda “Redingot” dönemi olarak belirtilen bu dönem özellikle gençler arasında Batı tarzı yaşamı taklitçilik önceliklidir. Seniha, Faik Bey, Cemil bu karakterlerdir. Faik Bey Avrupa’da uzun zaman yaşamıştır, Fransızca’yı anadili gibi konuşmaktadır ancak Hakkı Celis’in de romanda belirttiği gibi önemli Fransız yazar Musset’nin kim olduğunu bilmemektedir.  
Yazar, İstanbul’da çöküş döneminde Beyoğlu’ndaki bar ortamını bize gösterir. Bu boş, yoz eğlence anlayışı canlı bir biçimde Hakkı Celis’in gözünden sergilenir. Osmanlı Devleti’nin birlikte savaşa girdiği Avusturyalı subaylar, şarkıcılar, konsomatrisler bu eğlence yaşamının önemli parçalarıdır. Türk subaylar da onlara özenmektedirler. Yazar bu bozulmuşluğun içine savaş sırasında karaborsacılıktan zengin olmuş fırsatçıları da bize gösterir. Bu sonuncular, gösteriş yaparak paraları saçmaktadırlar.

Uzam:
Roman İstanbul’da geçmektedir. İstanbul Cihangir, Beyoğlu, Şişli gibi semtlerinde eğlencenin, lüks yaşamın egemen olduğu bir görüntü sergilemektedir ancak diğer semtlerinde durum böyle değildir. Ardarda savaşlar (1911 Trablusgarp Savaşı, 1912 Balkan Savaşları, 1914 I. Paylaşım Savaşı ve 1915 Çanakkale Savaşları) İstanbul’u çok etkilemiştir. Arka sokaklarda büyük bir açlık, yoksulluk, sefalet vardı. Savaşlardan dönmüş, yardıma gereksinim duyan yaralılar her yandaydı. Modern bir kentten çok büyük bir köye benzemekteydi.

Örge:
Örge sağlam nedenselliklerle örülmüştür. Seniha’nın ordan oraya savruluşları rastgele değildir, hep bir bağlayıcı nesnel öge vardır. Hakkı Celis’in bireysel olgunlaşma süreci de tutarlı biçimde kurgulanmış nesnelliklerle kurulmuştur. Ölümü bile bir amaç uğrunadır. Yeni bir devlet, yeni insan uğrunadır. Bunu göze alabilmesinin bir nedeni de Seniha’ya olan aşkının hala sönümlenmemiş olduğunu görmesidir. Bu tiksindiği bir duygudur artık ve yaşamla ilgili beklentilerinin karşılık bulmayacağını anlamıştır. Naim Efendi’nin hastalanıp ölüm döşeğine düşüşü ile konağın çürüyüşü ve Osmanlı Devleti’nin çöküşü arasında paralel kurgu vardır. Konak içinde egemenliğini yitirişi, yalnızlığı ve en sonunda ölümü hep ardısıra gelen önemli olayların sonucudur. Yazar adım adım bize bunu gösterir. Bu aynı zamanda Osmanlı’nın da çöküşüne denk gelmektedir.

Nesnelerin Birliği:
Pahalı takılar: Örneğin mürebbiye madam Kronski’nin annesinin inci gerdanlığı, zenginliğin, gönenç içinde yaşamanın simgeleridir. İnci gerdanlık kumarda yitirilmiştir. Onu yitirmek yoksullaşmayı temsil etmektedir. Benzer biçimde Seniha, Faik Bey’in kumar borcunu ödemek için elmaslarını rehine verir. Bu ödenemeyen borç yüzünden Seniha’dan yardım isteyen Faik Bey Seniha’nın gözünde dilenci durumuna düşer.
Naim Efendi’ye babasından kalan yakut yüzük ise babasının sağladığı gönenç içindeki yaşamı simgeler.
Tablo: Naim Efendi’nin babasının tablosu eski dönemin de son temsilcisi gibidir. Naim Efendi tablonun yere düştüğünü hayal eder. Bu onun evdeki egemenliğinin yokoluşunu gösterdiği gibi aynı zamanda temsilcisi olduğu o eski dönemin, Abdülmecit döneminin de sonunu simgelemektedir.
Faik Bey’in boynundaki kirli yakalık: Her zaman şık, iyi giyimli olan Faik Bey kumarda büyük para yitirdiğinde Seniha’dan para ister. Seniha onun kirli yakalığını görür. Bu andan sonra Seniha’nın Faik Bey’le ilgili düşüncesi değişir, ona karşı olan sevgisi ortadan kalkar.
Apartman: Batılı yaşam tarzının simgesi olarak Şişli’de yeni apartmanlar yapılmaktadır. Konak yaşamı bırakılıp apartmanlara yerleşmektedir zengin kesim. Servet Bey de yüksek yaşam kalitesi ve batıcılığın simgesi olan apartmanlardan birini kiralar ve konaktan taşınır. Böylelikle çok özendiği Batı tarzı yaşama yönelik kendince bir adım daha atmış olur.
Alt sınıftan kişilerin hurafelerin etkisinde olduğunu da bize Cenan Kalfa’nın, konağın kimi odalarında cinler periler bulunduğuna inanması ile gösterir. Oysa o odalara kuşlar yuva yapmıştır.
Dönüm noktaları:
- Seniha ile Faik Bey arasında bir yakınlık hep vardır ama Faik Bey Seniha’yı toy gördüğü için aralarında bir sevgi ilişkisi başlayamamıştır. Büyükadada küçük bir arkadaş kümesi içinde yakınlaşma olanağı doğduğunda, adanın romantik ortamının etkisiyle uzun sürecek bir sevgililik ilişkisine başlarlar.
- Naim Efendi’nin ahlak anlayışı geleneksel olduğu için evlilik öncesi flört onun için korkunç birşeydir. Seniha ile Faik Bey’in sevişiyor ama evlenmeyi düşünmüyor olmaları onun için kabul edilebilir değildir. Faik Bey’in babasıyla konuşup bu işi çözebileceğini sanır ama yanılır. Dahası, Seniha Faik Bey’le evlenmek istemediğini Naim Efenedi’ye açıkça söyler. Bu durum bir yerde Naim Efendi için ölüm gibidir. Gerçekten de bu olayın ardından hastalanır ve yarı ölü bir duruma düşer. Bunun belirtisi olarak da inatçı bir hıçkırığa yakalanır. Bu onun için ölümün habercisidir.
- Seniha yaşamında en önemli kararlardan birini Belkıs Hanım’ın ziyareti sonrası bahçede sonbaharın gelişini izlerken alır. Sonbaharın bahçede ne varsa çürüttüğünü, kendisinin de bu bahçe gibi çürüyeceğini sanar. Avrupa tarzı yaşam sürme arzusu, hırsı benliğini ele geçirmiş olduğundan gizlice Avrupa’ya kaçmaya karar verir.
- Hakkı Celis Seniha’yı deli gibi sevmektedir. Seniha’nın da azıcık da olsa ona bağlı olduğunu düşünür, ümit doludur. Seniha’nın Avrupa’ya kaçışı ve ardından Faik Bey’e telgraf çekerek adresini bildireceğini iletmesi onun ümitlerinin son bulmasına neden olur. Bu acı onda büyük değişikliklere neden olur. Kendi öznel sıkıntılarından uzaklaşır, ülkenin sorunlarını görmeye başlar. Seniha Avrupa’dan döndüğünde Hakkı Celis Çanakkale’de savaşmaya gitmek üzeredir. Seniha Faik Bey’le ilişkisi hakkında konuşmaya, içini dökmeye başlayınca onun ne kadar bencil olduğunu, yalnızca kendisiyle ilgilendiğini, başka hiçbir şeyi önemsemediğini anlar ve ondan uzaklaşır. Dahası, becilliğini Seniha’nın yüzüne de vurur ama Seniha oralı olmaz. O kendi sorunlarıyla ilgilidir. Zengin bir koca bulma hayali yine suya düşmüştür çünkü, evlenmek istediği zengin kişi Avrupa’dan geri dönmemiştir. Hakkı Celis Seniha’dan ve ona duyduğu sevgiden tiksinir. Artık ölmeyi arzulamaktadır. Yüce bir amaç uğruna ölecek, şehit düşecektir.
- Naim Efendi’nin konağı, Naim Efendi’nin sağlığı ve maddi durumuna koşut olarak eskiyip bozulmakta, dökülmektedir. Yazar, Naim Efendi ile konak arasında bir bağlantı kurar. Konak sözümona kiralıktır ancak Naim Efendi konaktan çıkmak istemediğinden kiracıları kovalamaktadır. Yalnızlık, yoksulluk, hastalık Naim Efendi’yi giderek ölüme yaklaştırmakta, konak da bu süreç içinde bakımsızlıktan çürüyüp gitmektedir. Osmanlı Devleti’nin son döneminde “Hasta Adam” tanımı kullanılmıştır. Naim Efendi de son dönemindeki ağır hastalığı ile Osmanlı’nın son döneminin bir yansıması gibidir. Naim Efendi ve konağı, Osmanlı devleti ile birlikte göçüp gidecektir.
- Hakkı Celis’in ölümü Seniha’nın evinde tüm ayrıntılarıyla anlatılır. Son derece çarpıcı, çok üzücü bir olaydır bu genç adamın ölümü. Seniha üzerindeki etkisi o kadar büyük olmaz. Bir an için üzülür, daha çok rahatsız olur, duymak bile istemez. Ardından süslü yaşamını sürdürür.

İtki:
Seniha Avrupa tarzı bir yaşam anlayışı için zengin bir koca bulmanın peşine düşer. Yaşamının amacı, zengin biriyle evlenip gönenç içinde, lüks eşyalar, pahalı takılar, gösterişli giysiler, ayakkabılara sahip olmak, yiyip içip gezmek eğlenmektir. Bu amaç uğruna sevdiği adam ile evlenmez, evden kaçar, Avrupa’ya gider, kendisine evlenme sözü veren sonradan görme zenginlerle birlikte olur. Bu amacı bir türlü gerçekleşmez ancak o gönenç içinde yaşama arzusundan vazgeçmez. Bunun için de sonradan savaş sırasında karaborsacılık yaparak zengin olmuş şeker tüccarları ya da subaylar ile birlikte olmaktan çekinmeyecektir.
Servet Bey’in yaşamdaki amacı da Avrupai yaşamdır. En sonunda Şişli’de bir apartmana taşınarak bunu gerçekleştirmeyi umar. Bir türlü istediği parayı kazanamaz. Yine de bu yaşamı tarzı için kızının zenginlerle düşüp kalkmasına bile göz yumar.
Hakkı Celis önceleri Seniha’ya olan aşkıyla yanıp tutuşmaktadır. Kendini ona sevdirmeye adamıştır, onun için şiirler yazmaktadır. Daha sonraları Seniha’nın yoz bir yaşam tarzı için yapıp ettiklerini gördükçe bu sevdadan tiksinir. Çevresinde olup bitenler onu değiştirir. Tanıklık ettiği toplumsal sorunlar onu dönüştürür, bu uğurda asker olur ve yeni bir ülke, yeni insanlar için savaşa gider.

Çatışkılar:
Dönem çatışkısı:
Romanda karakterler belli dönemlerin temsilcisidirler. Naim Efendi ve Seniha çatışır görünürken yazar gerçekte ayrı dönemlerin çelişkilerini gösterir. Naim Efendi Tanzimat sonrası ortaya çıkan yenileşme hareketlerinin ilk temsilcilerinden, bir “İstanbulin” iken Seniha batıcılık akımının ortaya çıkardığı taklitçi, yoz “Redingot” döneminin son üyelerindendir. Naim Efendi’de ahlak anlayışı gelenekseldir. Çökmek üzere olan Osmanlı Devlet’nin can çekişmesini simgelemektedir adeta. Seniha’da ise sözde Avrupa tarzı bir serbestlik, içi boş bir modernlik, tam anlamıyla ahlaki bir bozulma görülmektedir. Tek amacı zengin, gönenç içinde bir yaşam sürmek olan bu yozlaşma onun sevdiği kişiyle birlikte olmasına bile engel olmakta, zengin herhangi biriyle evlenme çabası içine girmesine neden olmaktadır. Naim Efendi bu bozulmuşluğu nedeniyle Seniha ile son dönemlerde görüşmemektedir.
Hakkı Celis ise yeni bir dönemin habercisidir. Toplumsal sorunlara duyarlı, vatanseverlik akımlarından etkilenmiş, gerçekçi bir kişilik olarak karşımıza çıkar. Romanın başında şair ruhlu romantik bir genç iken kişiliği yetkinleşir ve savaşlar boyunca gördükleri ve yaşadıkları onu değiştirir, olgunlaştırır. Çanakkale Savaşı’na giderken bu savaşın bir yeni yurt, yeni yurttaş, yeni devlet anlamına geleceğini görür. Hakkı Celis savaşta ölür ama yazar bize bunu göstermese de duyumsattığı üzere onun izlediği bu yeni anlayış yeni bir Türkiye’nin temellerini atacaktır.

Kişisel çatışkılar:
Seniha: Paraya önem veriyordu ama parayı para için değil daha çok süslenmek, eğlenmek için istiyordu. Zengin biriyle evlenmek hayaline kapılıyordu ama başkalarına bunu ayıp bir şey olarak gösteriyordu. Faik’i seviyordu ama zengin bir kocayla evlenme planı yapıyordu. Bu nedenle Faik’i çok sevdiği ve karşılık olarak Faik de onu sevdiği halde onunla evlenmez.
Hakkı Celis’in kişisel değişimi: Hakkı Celis romanın başında duygusal, Seniha’ya duyduğu aşktan başka bir şey düşünemeyen, yaşamının merkezine bu sevdayı, öznel duygularını yerleştirmiş genç bir çocuktur. Yaşam deneyimi arttıkça, savaşları, ülkedeki açlığı, yoksulluğu gördükçe değişir, öznel dünyasını değil toplumsal sorunları önemsemeye başlar. Olgun bir insan olur.
Hakkı Celis’in Faik Bey’le çatışkısı: Aynı kadına Seniha’ya aşık bu iki genç bu anlamda birbirlerine rakiptirler. Gerçekte birbirlerinin tam karşıtıdırlar. Faik ilk gençliğinden başlayarak kadınların ilgisini çekmiş, Avrupa’da bulunmuş, özgüveni yüksek biridir ama entelektüel anlamda boştur, avarenin tekidir. Yaşamıyla ilgili gözle görülür hiçbir sorun yaşamamış olduğu halde yaşamaktan bezmiş, kendini kumara vermiştir. Hakkı Celis ise toy, yaşam deneyimi az ama kendini edebiyata vermiş duyarlı bir gençtir. Yaşamla ilgili beklentileri, ümitleri vardır. Faik ahlaken ne kadar düşükse hakkı Celis de o kadar sağlam karakterlidir.
Sanat:
Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat): Tevfik Fikret yönetiminde yayınlanan Servet-i Fünun dergisinde başlayan sanat akımıdır. Bu akımın en önemli temsilcisi Tevfik Fikret bir aydınlanma şairiydi. Gericiliğe karşı, akıldan yana idi. İnsanı insancıl açıdan ele almıştı. Devrimci yanı Mustafa Kemal’i de etkilemişti. Abdühamid’in baskısıyla derginin kapanmasından sonra bu anlayış değişir. Sanat için sanat anlayışını benimseyen şairler toplumsal sorunlardan uzak şiirler yazmaya başlarlar. Hakkı Celis’in toplumsal duyarlığı arttıkça bu sanat anlayışına karşı çıkmaya başlar. Sözümona içli Nuriye ve Nevriye Hanımlar bu akıma ait şiirlere hayrandılar. Hakkı Celis onlara karşı çıkar ama bu kızkardeşler Hakkı Celis’i anlayamazlar.

İzlek:
Yazar “Kiralık Konak” romanında Osmanlı Devleti’nde Batılılaşma hareketleri etkisiyle ortaya çıkan toplumsal dönüşümü gösterir. Bu yenilikçi hareketlerin entelektüel anlamda bir dönüşüme yol açmadığını, kaba bir taklitçilikten öteye gidemediğini yansıtır. Romanın bize sunduğu dönem birçok toplumsal sorunun ve en önemlisi Osmanlı için ağır yenilgiler demek olan savaşların olduğu bir dönemdir, bir kargaşa dönemidir aynı zamanda. Osmanlı Devleti artık çökmek üzeredir. İşte bu sancılı dönemin en eski üyeleri Naim Efendi karakteriyle sunulur. Bu küme artık yaşayan ölüler gibidir, tüm güçlerini, iradelerini, egemenliklerini yitirmişlerdir. Yenilikçilik, yani Avrupa taklitçiliğinin en çok etkilediği sınıf ise Seniha, Cemil ve Faik ile canlandırılır. Sürdürdükleri içi boş, yalnızca eğlence ve süslü püslü giysilerden oluşan yoz yaşam onları mutlu edemez. Yeni bir devlet, yeni insanlara gereksinim vardır. Romanın sonunda bu yüksek idealler uğruna Çanakkale Savaşı’na katılanların katkısıyla ancak bu ülkü yaşama geçirilebilecektir.


* Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kiralık Konak, İletişim Yayınları, İstanbul, 49. Baskı, 2013.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder