13 Şubat 2015 Cuma

MEMENTO PARK: MACARİSTAN’DA SOSYALİST MÜCADELE

Macaristan’ın başkenti Budapeşte’yi gezecekler için görülmeye değer yerlerden biri Memento Park, yani Anı Parkı. Oraya ulaşmak ilk başta kolay gibi geliyor. Toplu taşımayla ulaşılabiliyor ama parkı bulmak pek kolay değil doğrusu. Otobüsün ilk durağından başlayarak, 27. durak Memento Park durağı. Saymanız gerekebilir çünkü otobüs içindeki durak göstergesi o durağın ismini farklı veriyor, otobüs şoförü sizinle kesinlikle konuşmuyor (orası Türkiye değil), yolcular İngilizce bilmiyor veya Memento Park’ı bilmiyor. Yolculuk sırasında Budapeşte’nin dışına çıktığınızı bildiren tabelayı göreceksiniz, korkmayın, biraz daha yol var. Durağa geldiğinizde küçük karton bir plakada Memento Park yazısını göreceksiniz, okları izleyin. İşte karşınızda girişteki Lenin, Marks ve Engels heykelleri. Burası bir açıkhava heykel parkı. Onca yolculuğa değer.
Macarlar neyi anımsamak ya da unutmak için bu parkı düzenlemiş? Sosyalist yönetim sona erdiğinde bu dönem boyunca Budapeşte’ye dikilmiş olan heykeller hızlıca kaldırılmış ve bunların bir parkta sergilenmesi planlanmış. Mimar Akos Eleod’un projesi onaylanmış ve 1993’te park açılmış. Şaşırtıcı derecede görkemli anıtsal heykeller, büstler, kabartmalar ve sosyalist Demokratik Almanya’nın sembollerinden Trabant marka bir otomobil parkta yer alıyor. Bela Kun, Dimitrov, Lenin gibi siyasi kişilikler dışında İspanya iç savaşına katılan askerler, kızıl ordu askerleri, sosyalist gençliği temsil eden toplam 41 heykel sergileniyor.
Parkın tarihsel anlamını kavrayabilmek için Macaristan tarihine ve sosyalizmin bu ülkede gelişimine kısa bir bakış gerekli. İşçi sınıfının ilk partisi 1878’de Macaristan Genel İşçi Partisi adıyla kuruldu. Farklı siyasi partilerde mücadele sürdürüldü ancak I. Paylaşım savaşına dek güçlü bir örgütlülük sağlanamadı. Macaristan I. Paylaşım Savaşı’na Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile girdi, ağır bir yenilgi ve yıkım yaşadı. Savaş sonrası karışıklık dönemine bağımsızlık hareketiyle giren Macaristan’da 16 Kasım 1918’de cumhuriyet ilan edildi. Cumhurbaşkanlığına Karolyi getirildi. Ekim Devrimi’nden etkilenen ve Bolşeviklere yakın olan, aralarında Georg Lukacs’ın da bulunduğu aydınlar 21 Kasım 1918’de Komünist Parti’yi kurdular. Parti gazetesi “Kızıl Gazete” hükümete karşı politik yazılarla 20 bin tiraja ulaştı. Savaş sonrası dönemde kurulan işçi ve asker konseylerinin sayısı arttı. Bu sırada Macar toprakları güneyden Sırp, doğudan Rumen, batıdan Çeklerin işgali altına girmişti. Bela Kun önderliğinde Komünist Parti Sovyet Rusya’nın desteğini sağlayacağını söylüyordu. Kırsal kesimde Macar aristokratlarının malları yağmalanmaya başlandı. Hükümet tazminat karşılığı geniş toprakları kamulaştırıp topraksız köylülere dağıtmaya çalıştı ancak toprak sahipleri bu tasarıya direndi. Karolyi başkanlığındaki hükümet bunun üzerine kitlelere baskı uygulamaya başladı. Komünist Parti işçi konseylerinden dışlandı, Kızıl Gazete yeraltına inmek zorunda kaldı. Komünist Parti örgütleniyor, eylemler düzenliyordu. Sosyal demokratların gazetesinde Komünist Parti’yi hedef alan bir yazının protesto gösterileri sırasında polisle göstericiler arasında silahlı çatışma çıktı, 8 polis öldü. Bunun üzerine Bela Kun ve arkadaşları tutuklandı. Arkadaşlarının ölümüne öfkelenen polislerin linç girişimi sonucunda Bela Kun ağır yaralandı. Bu linç girişimi, Komünist Parti’ye duyulan sempatiyi arttırdı. Örgütlü Komünist Parti etkinliğiyle fabrika yönetimleri işçi konseylerine geçti. O sıralarda Uluslararası Müttefik Komisyonu Macar birliklerinin geri çekilip Romen işgaline izin vermesini bildirdi. Komünistlerle Sosyal Demokratlar işbirliği yaparak bildiriyi reddetme ve demokratik devrimin sosyalist devrime dönüştürülmesi kararını aldılar. Bela Kun’un isteği doğrultusunda Komünist Enternasyonal’le yakın ilişki kurulması ve iki partinin Macar Sosyalist Partisi adıyla birleşmesi kabul edildi. Macar Sosyalist Konseyler Cumhuriyeti ilan edildi, hükümet istifa etti, Bela Kun ve arkadaşları serbest bırakıldı. Bela Kun, Macar Konseyi başkanlığına, Sandor Garbai devrim hükümeti başkanlığına getirildi. Bela Kun dışişleri, Georg Lukacs eğitim ve kültür komiserliğine getirildi. Burada iki önemli devrimciden söz edelim. Bela Kun, 1886’da doğdu. Babası Yahudi bir köy katibiydi. 1902’de Macaristan Sosyal Demokrat Partisi’ne girdi. I. Paylaşım Savaşı’nda Avusturya Macaristan ordusunda savaşırken Rus ordusuna tutsak düştü. Tutsaklığı sırasında Bolşeviklerle ilişki kurdu. Burada devrimci çalışmalar konusunda eğitim aldı. Savaş sonrası ülkesine dönüp Macar Komünist Partisi’nin kurulması çalışmalarına katıldı ve partinin başkanlığına getirildi. Bela Kun yukarıda anlatıldığı gibi devrimci hükümete girdikten sonra Macar Kızıl Ordusu’nu kurdu. Ardından Macar Sovyet Cumhuriyeti’nin kurulduğunu duyurdu. Bankalar, fabrikalar ve büyük topraklar kamulaştırıldı. İtilaf devletlerinin desteklediği Romen ve Çek birliklerinin saldırısını başarısızlığa uğrattı. Romenlerden geri alınan Slovakya’da Slovak Sovyet Cumhuriyeti kuruldu. Kızıl Ordu, İtilaf devletlerinin baskısıyla bölgeden çekilince bu devlet yıkıldı. Kun’un vaadettiği Sovyet yardımı gelmeyince de kıtlık tehlikesi ortaya çıktı ve ekonomik durum kötüleşti. 21 Mart 1919’da kurulan devrimci hükümet 4 Ağustos 1919’da yıkıldı. Bela Kun 13 Ağustos’ta Viyana’ya, daha sonra da Rusya’ya gitti. Stalin döneminde Troçkizmle suçlandı ve 1939’da idam edildi. Georg Lukacs, 1885’te doğdu. Zengin bir Yahudi aileden geliyordu. Hukuk eğitimi gördü. 1902’de bir tiyatro kurdu; Gorki, İbsen, Çehov gibi yazarların eserlerini sahneye koydu. Almanya’da felsefe eğitimi aldı. Marks ve Engels’in eserlerini okudu. I. Paylaşım Savaşı sonlarında Macar Komünist Partisi’ne üye oldu. Partinin yayın organını yönetti. Yukarda anlatıldığı gibi devrimci hükümete girdi ancak hükümet yıkılınca Viyana’ya gitmek zorunda kaldı. Tutuklandı, Thomas Mann gibi aydınların baskısıyla serbest bırakıldı. Sonraki dönemde Moskova’ya gitti, Lenin’le tanıştı. Marksist eserlerin yayınlanması çalışmalarını yürüttü. II. Paylaşım Savaşı sonrası Macaristan’a döndü, parlamentoya girdi, Macar Bilimler Akademisi’ne seçildi. 1949’da görüşleri Marksizm’den sapma olarak değerlendirildi, suçlandı. 1956’da Macar ayaklanmasından sonra kurulan Imre Nagy hükümetinde kültür bakanı oldu. Nagy hükümetinin devrilmesinden sonra Romanya’ya sürüldü. Macaristan’a döndükten sonra Marksist estetik sorunlarıyla ilgilendi. 1971’de öldü.
Bütün anti-komünist güçlerin desteğini alan Romen işgali ile, Macar devrimi kuruluşunun kısa bir süre ardından yenilgiye uğratıldıktan sonra ne yazık ki devrimci hükümetin yerini kontlar, bankerler ve toprak sahipleri aldı. Horthy yönetiminde kurulan karşı-devrimci terör hükümeti şiddet uygulayarak 5000 kişinin ölümüne neden oldu.
Sosyalist mücadele açısından ikinci önemli aşama 1956 ayaklanmasıdır. Macaristan 1953 yılında ekonomik bakımdan kötü durumdaydı ve hükümet başkanı Matyas Rakosi, hoşnut olmayan işçi sınıfı üzerine baskı uygulamaktaydı. Bu dönemde hükümet yeni bir siyaset kararı aldı. Buna göre ekonomik üretim ağır sanayiden tüketim mallarına kaydırılacak, halk ve işçilerin yaşam düzeyi yükseltilecek ve demokratikleşme adımları atılacaktı. Bu yeni uygulamaları Imre Nagy yürürlüğe koydu. Bu değişiklikler parti içinde huzursuzluk yaratınca Nagy, Ekim 1955’te partisinden ihraç edildi. 1956’ya gelindiğinde işçiler ve öğrenciler Rakosi hükümetine yönelik tepki ve Nagy’ye destek amaçlı eylemler başlattı. Ekim 1956’da Nagy partiye yeniden kabul edildi. Burada Imre Nagy’den kısaca sözedelim. 1896 doğumlu Nagy I. Paylaşım Savaşı’nda Çarlık Rusyası’na esir düştü. Savaş tutsağı olarak bulunduğu Rusya’da Ekim Devrimi’ne tanıklık etti ve Kızılordu saflarında iç savaşa katıldı. Macaristan’da Bela Kun önderliğinde kurulan devrimci hükümette görev aldı. Devrimin başarısızlığa uğramasıyla Sovyetler Birliği’ne gitti. II. Paylaşım Savaşı sonrası Macaristan’a döndü ve Macaristan hükümetlerinde görev aldı. 22 Ekim 1956’da iki ayrı gösteride öğrenciler ve yazarlar Nagy başkanlığında yeni bir hükümet kurulmasını istediklerini bildirdiler. Öğrenciler Sovyet birliklerinin Macaristan’dan ayrılmasını istiyorlardı. Askeri birliklerin silahsız halka ateş açmasıyla halk silahlanmaya ve askerle mücadeleye başladı. Ana konumuz heykeller olduğu için burada şu önemli olayı belirtmeliyiz. 23 Ekim’de halk Stalin anıtına yürüdü ve çelik halatlarla anıtı devirmeye çalıştı. Başarılı olunamayınca bronz heykel  çizmelerinin üzerinden kesildi ve yere düşürüldü. Memento Park’ın girişinde “Stalin’in Çizmeleri” adlı yeni eser bu olaya gönderme yapar. Sovyet birlikleri 24 Ekim’de halka karşı mücadeleye başladı. Parti yönetimi aynı gün Nagy’nin hükümet başkanlığına getirildiğini bildirdi ve halkı silah bırakmaya çağırdı. Silah bırakanların cezalandırılmayacağı bildirilse de bu çağrı işe yaramadı. Mücadele 30 Ekim’e kadar sürdü. Sovyet birlikleri Budapeşte’den ayrılmaya başladı. İşçiler bu aşamada kendi sosyalist örgütlenmeleriyle yönetime katılmayı istemekteydiler. Kurulan işçi konseyleri etkin bir güç durumuna geldi. İşçi konseylerinin bu etkin gücü ikili bir iktidara yol açtı. Konseylerin hükümetten birçok istekleri oldu. Nagy hükümeti, genel grev nedeniyle ortaya çıkan baskı sonucu bunlardan birini kabul etti ve 1 Kasım’da Macaristan’ın Varşova Paktı’ndan ayrıldığını duyurdu. Bunun üzerine işçi konseyleri genel grevi sonlandırma kararı aldı. Sovyet birliklerinin Macaristan’dan ayrılması için görüşmelerin başlatılması öncesinde yeni Sovyet birlikleri Macaristan’a doğru yola çıktı. Sovyet birlikleri 3 Kasım’da Macar yöneticileri tutukladı. Nagy hükümeti, Sovyet birliklerine karşı silahlı mücadele kararı aldı. Sovyet birlikleri tüm Macaristan’da sürdürülen direnişi kısa zaman içinde bastırdı. İşçi konseyleri birleştiler ve hükümet üzerinde denetim yetkisi istediler. Bu istekleri reddedildi, 19 Kasım’dan sonra da yetkileri kısıtlanmaya başlandı. Ardından konsey yöneticileri ve üyeleri tutuklanmaya başlandı. Konseyler çalışamaz duruma getirildiler. 1957-59 yılları arası dönem ayaklanmacıların sindirilmesine yönelik tutuklamalar, ölüm cezaları, çeşitli baskı yöntemleri ile geçti. Bu süreçte ayaklanma önderleri ve Imre Nagy başta olmak üzere pek çok kişi idam edildi. 1960 yılıyla birlikte bu baskı sonlandırıldı, 1963’te genel af ilan edildi.  

Görüldüğü üzere Macaristan’da sosyalist mücadele pek zorlu yollardan geçmiştir, çok kanlıdır, bu uğurda çok insan yitirilmiştir. Memento Park’ı nasıl yorumlayabiliriz? Macarlar bu devrimci süreçler konusunda Sovyet rejimi altındaki diğer pek çok sosyalist Avrupa ülkesinin aksine daha vefalı davranmış görünüyor. Sosyalist devrim sürecinin izlerini bir çırpıda silmek yerine en azından bu heykelleri bir anı parkında sergileme düşüncesi, her ne kadar burası turistik amaçlı bir merkez olarak kullanılıyor olsa da, sosyalist düşünceyi hala canlı tutmaya yaramaktadır kanımızca.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder