Macaristan’ın başkenti Budapeşte’yi
gezecekler için görülmeye değer yerlerden biri Memento Park, yani Anı Parkı.
Oraya ulaşmak ilk başta kolay gibi geliyor. Toplu taşımayla ulaşılabiliyor ama parkı
bulmak pek kolay değil doğrusu. Otobüsün ilk durağından başlayarak, 27. durak
Memento Park durağı. Saymanız gerekebilir çünkü otobüs içindeki durak
göstergesi o durağın ismini farklı veriyor, otobüs şoförü sizinle kesinlikle
konuşmuyor (orası Türkiye değil), yolcular İngilizce bilmiyor veya Memento
Park’ı bilmiyor. Yolculuk sırasında Budapeşte’nin dışına çıktığınızı bildiren
tabelayı göreceksiniz, korkmayın, biraz daha yol var. Durağa geldiğinizde küçük
karton bir plakada Memento Park yazısını göreceksiniz, okları izleyin. İşte
karşınızda girişteki Lenin, Marks ve Engels heykelleri. Burası bir açıkhava
heykel parkı. Onca yolculuğa değer.
Macarlar neyi anımsamak ya da unutmak
için bu parkı düzenlemiş? Sosyalist yönetim sona erdiğinde bu dönem boyunca
Budapeşte’ye dikilmiş olan heykeller hızlıca kaldırılmış ve bunların bir parkta
sergilenmesi planlanmış. Mimar Akos Eleod’un projesi onaylanmış ve 1993’te park
açılmış. Şaşırtıcı derecede görkemli anıtsal heykeller, büstler, kabartmalar ve
sosyalist Demokratik Almanya’nın sembollerinden Trabant marka bir otomobil parkta
yer alıyor. Bela Kun, Dimitrov, Lenin gibi siyasi kişilikler dışında İspanya iç
savaşına katılan askerler, kızıl ordu askerleri, sosyalist gençliği temsil eden
toplam 41 heykel sergileniyor.
Parkın tarihsel anlamını
kavrayabilmek için Macaristan tarihine ve sosyalizmin bu ülkede gelişimine kısa
bir bakış gerekli. İşçi sınıfının ilk partisi 1878’de Macaristan Genel İşçi
Partisi adıyla kuruldu. Farklı siyasi partilerde mücadele sürdürüldü ancak I.
Paylaşım savaşına dek güçlü bir örgütlülük sağlanamadı. Macaristan I. Paylaşım
Savaşı’na Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile girdi, ağır bir yenilgi ve
yıkım yaşadı. Savaş sonrası karışıklık dönemine bağımsızlık hareketiyle giren
Macaristan’da 16 Kasım 1918’de cumhuriyet ilan edildi. Cumhurbaşkanlığına
Karolyi getirildi. Ekim Devrimi’nden etkilenen ve Bolşeviklere yakın olan,
aralarında Georg Lukacs’ın da bulunduğu aydınlar 21 Kasım 1918’de Komünist
Parti’yi kurdular. Parti gazetesi “Kızıl Gazete” hükümete karşı politik
yazılarla 20 bin tiraja ulaştı. Savaş sonrası dönemde kurulan işçi ve asker
konseylerinin sayısı arttı. Bu sırada Macar toprakları güneyden Sırp, doğudan
Rumen, batıdan Çeklerin işgali altına girmişti. Bela Kun önderliğinde Komünist
Parti Sovyet Rusya’nın desteğini sağlayacağını söylüyordu. Kırsal kesimde Macar
aristokratlarının malları yağmalanmaya başlandı. Hükümet tazminat karşılığı
geniş toprakları kamulaştırıp topraksız köylülere dağıtmaya çalıştı ancak
toprak sahipleri bu tasarıya direndi. Karolyi başkanlığındaki hükümet bunun
üzerine kitlelere baskı uygulamaya başladı. Komünist Parti işçi konseylerinden
dışlandı, Kızıl Gazete yeraltına inmek zorunda kaldı. Komünist Parti
örgütleniyor, eylemler düzenliyordu. Sosyal demokratların gazetesinde Komünist
Parti’yi hedef alan bir yazının protesto gösterileri sırasında polisle
göstericiler arasında silahlı çatışma çıktı, 8 polis öldü. Bunun üzerine Bela
Kun ve arkadaşları tutuklandı. Arkadaşlarının ölümüne öfkelenen polislerin linç
girişimi sonucunda Bela Kun ağır yaralandı. Bu linç girişimi, Komünist Parti’ye
duyulan sempatiyi arttırdı. Örgütlü Komünist Parti etkinliğiyle fabrika
yönetimleri işçi konseylerine geçti. O sıralarda Uluslararası Müttefik
Komisyonu Macar birliklerinin geri çekilip Romen işgaline izin vermesini
bildirdi. Komünistlerle Sosyal Demokratlar işbirliği yaparak bildiriyi reddetme
ve demokratik devrimin sosyalist devrime dönüştürülmesi kararını aldılar. Bela
Kun’un isteği doğrultusunda Komünist Enternasyonal’le yakın ilişki kurulması ve
iki partinin Macar Sosyalist Partisi adıyla birleşmesi kabul edildi. Macar
Sosyalist Konseyler Cumhuriyeti ilan edildi, hükümet istifa etti, Bela Kun ve
arkadaşları serbest bırakıldı. Bela Kun, Macar Konseyi başkanlığına, Sandor
Garbai devrim hükümeti başkanlığına getirildi. Bela Kun dışişleri, Georg Lukacs
eğitim ve kültür komiserliğine getirildi. Burada iki önemli devrimciden söz
edelim. Bela Kun, 1886’da doğdu. Babası Yahudi bir köy katibiydi. 1902’de
Macaristan Sosyal Demokrat Partisi’ne girdi. I. Paylaşım Savaşı’nda Avusturya
Macaristan ordusunda savaşırken Rus ordusuna tutsak düştü. Tutsaklığı sırasında
Bolşeviklerle ilişki kurdu. Burada devrimci çalışmalar konusunda eğitim aldı.
Savaş sonrası ülkesine dönüp Macar Komünist Partisi’nin kurulması çalışmalarına
katıldı ve partinin başkanlığına getirildi. Bela Kun yukarıda anlatıldığı gibi
devrimci hükümete girdikten sonra Macar Kızıl Ordusu’nu kurdu. Ardından Macar
Sovyet Cumhuriyeti’nin kurulduğunu duyurdu. Bankalar, fabrikalar ve büyük
topraklar kamulaştırıldı. İtilaf devletlerinin desteklediği Romen ve Çek
birliklerinin saldırısını başarısızlığa uğrattı. Romenlerden geri alınan
Slovakya’da Slovak Sovyet Cumhuriyeti kuruldu. Kızıl Ordu, İtilaf devletlerinin
baskısıyla bölgeden çekilince bu devlet yıkıldı. Kun’un vaadettiği Sovyet
yardımı gelmeyince de kıtlık tehlikesi ortaya çıktı ve ekonomik durum
kötüleşti. 21 Mart 1919’da kurulan devrimci hükümet 4 Ağustos 1919’da yıkıldı.
Bela Kun 13 Ağustos’ta Viyana’ya, daha sonra da Rusya’ya gitti. Stalin
döneminde Troçkizmle suçlandı ve 1939’da idam edildi. Georg Lukacs, 1885’te
doğdu. Zengin bir Yahudi aileden geliyordu. Hukuk eğitimi gördü. 1902’de bir
tiyatro kurdu; Gorki, İbsen, Çehov gibi yazarların eserlerini sahneye koydu. Almanya’da
felsefe eğitimi aldı. Marks ve Engels’in eserlerini okudu. I. Paylaşım Savaşı
sonlarında Macar Komünist Partisi’ne üye oldu. Partinin yayın organını yönetti.
Yukarda anlatıldığı gibi devrimci hükümete girdi ancak hükümet yıkılınca
Viyana’ya gitmek zorunda kaldı. Tutuklandı, Thomas Mann gibi aydınların baskısıyla
serbest bırakıldı. Sonraki dönemde Moskova’ya gitti, Lenin’le tanıştı. Marksist
eserlerin yayınlanması çalışmalarını yürüttü. II. Paylaşım Savaşı sonrası
Macaristan’a döndü, parlamentoya girdi, Macar Bilimler Akademisi’ne seçildi.
1949’da görüşleri Marksizm’den sapma olarak değerlendirildi, suçlandı. 1956’da
Macar ayaklanmasından sonra kurulan Imre Nagy hükümetinde kültür bakanı oldu.
Nagy hükümetinin devrilmesinden sonra Romanya’ya sürüldü. Macaristan’a
döndükten sonra Marksist estetik sorunlarıyla ilgilendi. 1971’de öldü.
Bütün anti-komünist güçlerin
desteğini alan Romen işgali ile, Macar devrimi kuruluşunun kısa bir süre ardından
yenilgiye uğratıldıktan sonra ne yazık ki devrimci hükümetin yerini kontlar,
bankerler ve toprak sahipleri aldı. Horthy yönetiminde kurulan karşı-devrimci terör
hükümeti şiddet uygulayarak 5000 kişinin ölümüne neden oldu.
Sosyalist mücadele açısından
ikinci önemli aşama 1956 ayaklanmasıdır. Macaristan 1953 yılında ekonomik
bakımdan kötü durumdaydı ve hükümet başkanı Matyas Rakosi, hoşnut olmayan işçi
sınıfı üzerine baskı uygulamaktaydı. Bu dönemde hükümet yeni bir siyaset kararı
aldı. Buna göre ekonomik üretim ağır sanayiden tüketim mallarına kaydırılacak,
halk ve işçilerin yaşam düzeyi yükseltilecek ve demokratikleşme adımları
atılacaktı. Bu yeni uygulamaları Imre Nagy yürürlüğe koydu. Bu değişiklikler
parti içinde huzursuzluk yaratınca Nagy, Ekim 1955’te partisinden ihraç edildi.
1956’ya gelindiğinde işçiler ve öğrenciler Rakosi hükümetine yönelik tepki ve
Nagy’ye destek amaçlı eylemler başlattı. Ekim 1956’da Nagy partiye yeniden
kabul edildi. Burada Imre Nagy’den kısaca sözedelim. 1896 doğumlu Nagy I.
Paylaşım Savaşı’nda Çarlık Rusyası’na esir düştü. Savaş tutsağı olarak
bulunduğu Rusya’da Ekim Devrimi’ne tanıklık etti ve Kızılordu saflarında iç
savaşa katıldı. Macaristan’da Bela Kun önderliğinde kurulan devrimci hükümette
görev aldı. Devrimin başarısızlığa uğramasıyla Sovyetler Birliği’ne gitti. II.
Paylaşım Savaşı sonrası Macaristan’a döndü ve Macaristan hükümetlerinde görev
aldı. 22 Ekim 1956’da iki ayrı gösteride öğrenciler ve yazarlar Nagy
başkanlığında yeni bir hükümet kurulmasını istediklerini bildirdiler.
Öğrenciler Sovyet birliklerinin Macaristan’dan ayrılmasını istiyorlardı. Askeri
birliklerin silahsız halka ateş açmasıyla halk silahlanmaya ve askerle
mücadeleye başladı. Ana konumuz heykeller olduğu için burada şu önemli olayı
belirtmeliyiz. 23 Ekim’de halk Stalin anıtına yürüdü ve çelik halatlarla anıtı
devirmeye çalıştı. Başarılı olunamayınca bronz heykel çizmelerinin üzerinden kesildi ve yere
düşürüldü. Memento Park’ın girişinde “Stalin’in Çizmeleri” adlı yeni eser bu
olaya gönderme yapar. Sovyet birlikleri 24 Ekim’de halka karşı mücadeleye
başladı. Parti yönetimi aynı gün Nagy’nin hükümet başkanlığına getirildiğini
bildirdi ve halkı silah bırakmaya çağırdı. Silah bırakanların
cezalandırılmayacağı bildirilse de
bu çağrı işe yaramadı. Mücadele 30 Ekim’e kadar sürdü. Sovyet birlikleri
Budapeşte’den ayrılmaya başladı. İşçiler bu aşamada kendi sosyalist
örgütlenmeleriyle yönetime katılmayı istemekteydiler. Kurulan işçi konseyleri
etkin bir güç durumuna geldi. İşçi konseylerinin bu etkin gücü ikili bir
iktidara yol açtı. Konseylerin hükümetten birçok istekleri oldu. Nagy hükümeti,
genel grev nedeniyle ortaya çıkan baskı sonucu bunlardan birini kabul etti ve 1
Kasım’da Macaristan’ın Varşova Paktı’ndan ayrıldığını duyurdu. Bunun üzerine
işçi konseyleri genel grevi sonlandırma kararı aldı. Sovyet birliklerinin
Macaristan’dan ayrılması için görüşmelerin başlatılması öncesinde yeni Sovyet
birlikleri Macaristan’a doğru yola çıktı. Sovyet birlikleri 3 Kasım’da Macar
yöneticileri tutukladı. Nagy hükümeti, Sovyet birliklerine karşı silahlı
mücadele kararı aldı. Sovyet birlikleri tüm Macaristan’da sürdürülen direnişi kısa
zaman içinde bastırdı. İşçi konseyleri birleştiler ve hükümet üzerinde denetim
yetkisi istediler. Bu istekleri reddedildi, 19 Kasım’dan sonra da yetkileri
kısıtlanmaya başlandı. Ardından konsey yöneticileri ve üyeleri tutuklanmaya
başlandı. Konseyler çalışamaz duruma getirildiler. 1957-59 yılları arası dönem
ayaklanmacıların sindirilmesine yönelik tutuklamalar, ölüm cezaları, çeşitli
baskı yöntemleri ile geçti. Bu süreçte ayaklanma önderleri ve Imre Nagy başta
olmak üzere pek çok kişi idam edildi. 1960 yılıyla birlikte bu baskı
sonlandırıldı, 1963’te genel af ilan edildi.
Görüldüğü üzere Macaristan’da
sosyalist mücadele pek zorlu yollardan geçmiştir, çok kanlıdır, bu uğurda çok
insan yitirilmiştir. Memento Park’ı nasıl yorumlayabiliriz? Macarlar bu
devrimci süreçler konusunda Sovyet rejimi altındaki diğer pek çok sosyalist
Avrupa ülkesinin aksine daha vefalı davranmış görünüyor. Sosyalist devrim
sürecinin izlerini bir çırpıda silmek yerine en azından bu heykelleri bir anı
parkında sergileme düşüncesi, her ne kadar burası turistik amaçlı bir merkez
olarak kullanılıyor olsa da, sosyalist düşünceyi hala canlı tutmaya
yaramaktadır kanımızca.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder