25 Haziran 2015 Perşembe

ODUN HIRSIZLIĞI YASASI TARTIŞMALARI

ODUN HIRSIZLIĞI YASASI TARTIŞMALARI*
Karl Marks

30 Ekim 1842, Rheinische Zeitung.



Kent, taşra ve aristokrat mülk temsilcileri sözlerini söylemiş oldular. Orman düzenlemelerini bozanların hakları ile orman sahiplerinin istekleri arasındaki farklılıkları gidermediler, tersine bu farkı yeterince büyük bulmadılar. Orman düzenlemelerini bozanlar ile orman sahiplerinin eşit derecede korunması için çaba harcamadılar. Yalnızca küçük orman sahibini, büyük orman sahibi ile eşit duruma getirmek için korumaya çalıştılar. İkinci durumda en küçük ayrıntıda bile eşitlik zorunludur. Oysa ilk durumda eşitsizlik bir aksiyomdur. Küçük orman sahibi neden büyük orman sahibiyle aynı korumayı ister? Çünkü ikisi de orman sahibidir. Peki, hem orman sahipleri hem de orman düzenlemelerini bozanlar devletin yurttaşları değil midir? Küçük ve büyük orman sahiplerinin devletten eşit derecede korunma hakkı varsa devletin küçük ve büyük yurttaşları için bu hak daha bile fazla geçerli değil midir?
Aristokrat mülk temsilcisi Fransa’ya gönderme yaparken -çıkarlar siyasi nefret bilmez- Fransa’da bekçilerin görevinin olgularla ilgili olduğunu ama değerle ilgili olmadığını eklemeyi unutur yalnızca. Benzer biçimde, değerli kent sözcüsü, kırsal bölge bekçilerine güvenmenin kabul edilemez olduğunu, çünkü bu durumun hem odun hırsızlığının kaydını tutmak hem de oduna değer biçmek ile ilgili olduğunu unutur.
Bu duyduğumuz savların tümünün özü nedir? Küçük orman sahiplerinin kır bekçisi görevlendirecek parası yok mudur? Bundan ne sonuç çıkar? Bundan küçük orman sahibinin bu işe girişmeye hak kazanmadığı sonucu çıkar. Küçük orman sahibi nasıl bir sonuca ulaşacaktır? İşten çıkarabileceği bir bekçiyi bir değer biçici olarak görevlendirmeye hakkı olduğu sonucuna. Parasızlık ona ayrıcalık kazandırır.
Dahası, küçük orman sahibinin bağımsız bir yargıçlar birliğini destekleyecek parası yoktur. O zaman izin verin devlet ve sanık bağımsız bir yargıçlar birliği olmadan işleri yürütsün. Küçük orman sahibinin uşağı, uşağı yoksa hizmetçisinin yargıç kürsüsünde koltuğu olsun. Hizmetçisi de yoksa o koltuğa kendi otursun. Yargı gücüne ilişkin bir hakkı olmayan sanığın devletin bir organı olan yönetim gücüne ilişkin bir hakkı da olmasın mı? Neden o zaman yargı kürsüsü de küçük orman sahibinin parasına göre düzenleniyor?
Devlet ve sanık arasındaki ilişki özel kişinin, orman sahibinin kıt kaynakları nedeniyle değişebilir mi? Devletin sanığa ilişkin bir hakkı vardır çünkü onunla devlet olarak yüz yüze gelir. Bunun doğrudan sonucu, yasaya karşı gelene karşı bir devlet olarak ve bir devlet gibi hareket etme görevidir. Devletin, suçlanan vatandaşın hak, yaşam ve mülkiyetine karşı, mantık, evrensellik ve saygınlığına uygun bir biçimde eylemde bulunma olanakları vardır. Dahası, bu olanaklara sahip çıkmak ve uygulamak onun mutlak görevidir. Ormanı devlete ait olmayan, toprağı devletin toprağı olmayan bir orman sahibinin bu arzusunu hiç kimse istemeyecektir. Bundan ne sonuç çıkarılmıştır? Bundan çıkarılan sonuç şudur: Özel mülkiyetin kendini devletin temel ilkesine yükseltme olanağı yoktur. Devlet kendini özel mülkiyetin mantıksız ve yasadışı konumuna indirmek zorundadır.
Özel çıkarlar, asla devlet düşüncesiyle aydınlanmamış ve heyecanlanmamış bu değersiz ruh adına bu sav, devlet için ciddi ve etkili bir derstir. Eğer devlet, tek bir açıdan bile olsa, eylemlerini kendi yolundan değil özel mülkiyetin yöntemleriyle yerine getirecek biçimde boyun eğerse, bunun doğrudan sonucu, kendini çıkarlar biçiminde özel mülkiyetin dar sınırlarına uydurmak zorunda kalmasıdır. Özel çıkarlar, en sınırlı ve değersiz biçimiyle kendini devletin eylemleri açısından sınır ve kural durumuna getirme aşamasına kadar bu sonucu güçlendirmek için yeterince kurnazdır. Bunun sonucunda devletin tam anlamıyla aşağılanması dışında en mantıksız ve yasadışı yöntemlerin sanığa karşı işleme konduğu ters etkiyi elde ederiz. Sınırlı özel mülkiyetin çıkarları için en üst düzeyde ilgi, sanığın çıkarlarına karşı zorunlu olarak sınırsız ilgisizliğe dönüşür. Özel çıkarların devlete, özel çıkarların yararına eylemde bulunacak biçimde boyun eğdirmeye çalışacağı ve boyun eğdirmek durumunda olduğu apaçık ortaya çıkınca, özel mülkiyeti temsil eden bir kuruluşun, taşınmaz malların, devleti özel çıkarların düşüncelerine boyun eğdirmeye çalışmayacağı ve boyun eğdirmek durumunda olmadığı nasıl kabul edilir? Her modern devlet, kavramı çok az karşılasa da, ilk işlevsel girişimde bu yasa koyucu güce karşı haykırmak zorunda kalacaktır: Senin yöntemin benim yöntemim değildir, senin düşüncelerin benim düşüncelerim değildir.
Geçici muhbir bekçi kiralamanın tamamen güvenilmez olduğu, kır bekçiliği görevine karşı ileri sürülen, yüksek sesle okunduğu için dil sürçmesine bağlanamayacak bir savdan daha parlak biçimde gösterilemez. Aşağıdaki açıklamayı bir kent milletvekili yüksek sesle okuyor:
“Kır bekçiliği görevi yapan topluluk orman bekçileri asil görevliler gibi sıkı kontrol altında değildir ve olamaz. Kır bekçiliği görevi, ödevin sadakatle yerine getirilmesi için gösterilen her çabayı etkisiz kılar. Eğer orman bekçisi ödevinin yarısını yerine getirir ve gerçek bir suçla suçlanamayacağına dikkat ederse, bölümce 56 ile işten çıkarılmasının işe yaramayacağı önerisine kendi yararına her zaman yeterli destek bulacaktır. Benzer koşullarda çıkarı olan taraflar böyle bir öneriyi dillendirmeye bile çekinirler.”
Anımsayacak olursak değer biçme görevinde bir güven sorunu olduğunda görevini yerine getiren bekçiye tam güven duyulması karara bağlanmıştı. Yine anımsayacak olursak bölümce 4 bekçiye bir güvenoyuydu.
Şimdi ilk kez öğreniyoruz ki muhbir bekçi kontrol edilmelidir ve sıkı bir biçimde kontrol edilmelidir. O, ilk kez yalnızca bir insan olarak değil, bir at olarak görünür. Çünkü bilincinin tek uyaranı mahmuz ve samandır. Kır bekçiliği görevi onun, ödevini yerine getireceği kaslarını hem gevşetmiş hem de tamamen felç etmiştir. Bencilliğin insanları tartmak ve ölçmek için ikili bir tartı ve ölçü takımı, iki dünya görüşü, biri her şeyi siyah, diğeri pembe gösteren iki gözlüğü olduğunu görüyoruz. Diğer insanları kendi araçlarının kurbanı etme ve kuşkulu çıkarlara olumlu görünüm verme söz konusu olduğunda bencillik, bu araç ve çıkarlara hayali bir gurur katan pembe gözlüklerini takar ve kendini ve diğerlerini narin ve inançlı bir ruhun kullanışsız, hoş rüyaları ile kandırır. Yüzündeki her kırışıklık güler yüzlü bir cana yakınlığı belirtir. Rakibinin elini acıtana kadar sıkar ama bunu ona duyduğu güvenin göstergesi olarak yapar. Ancak birdenbire bu bir kişisel çıkar sorunu, sahne yanılsamalarının olmadığı perde gerisindeki araç ve koşulların yararlarının dikkatlice sınanması sorunudur. İnsanların katı yargıcı olurken eylemin bencil kara gözlüklerini dikkatlice ve güvensizce takar. Deneyimli bir at cambazı gibi hiçbir ayrıntıyı gözden kaçırmadan insanlara çok uzun bir göz seyri sunar. Onlara bencil olduğu kadar önemsiz, aşağılık ve kirli görünür.
Bencilliğin dünyadaki görünümünü tartışmayı amaçlıyor değiliz. Ancak onu tutarlı olmaya zorlamak istiyoruz. Tüm dünyevi aklı ona ve hayalleri diğerlerine bırakmak istemiyoruz. Kişisel çıkarların karmaşık ruhunun bir an kendi sonuçlarına bağlı kalmasını istiyoruz.
Görev yapan bekçi tanımladığınız gibi bir adam ise, bu adamın yerine getirdiği kır bekçiliği görevi ona bağımsızlık, güvenlik ve saygınlık hissi vermekten uzaktır. Tam tersine, bu görev onu özendirecek herhangi bir şeyden yoksundur. Sizin despotizminizin koşulsuz bir kölesi olan böyle bir adamın zanlıya karşı tarafsız olmasını nasıl beklersiniz. Mahmuzlar bu adamı görevini yapmaya zorlasa ve siz bu mahmuzları takıyor olsanız, mahmuz takmayan zanlı için nasıl bir yazgı öngörürsünüz. Siz bile bu bekçi üzerinde yeterince sıkı bir denetim uygulayamıyorken devlet veya zanlı onu kontrol etme konusunda nasıl bir tutum alacaktır? Kır bekçiliği görevi ile ilgili söyledikleriniz aslında bu görevin sonlandırılabileceği demek değil midir: “Eğer orman bekçisi ödevinin yarısını yerine getirirse, bölümce 56 ile işten çıkarılmasının işe yaramayacağı önerisine kendi yararına her zaman yeterli destek bulacaktır.” Ödevinin yarısını yerine getirdiği sürece, yani çıkarlarınızı koruduğu sürece tümünüz onun avukatı olmayacak mısınız?
Orman bekçisine duyulan saf, aşırı güvenin kötüleyici, sürekli hata arayan bir güvensizliğe dönüşümü işin özünü ortaya koyar. Siz bu büyük güvenin orman bekçisine değil size duyulmasını ve bunu orman düzenlemelerini bozanlarla devletin bir dogma olarak kabul etmesini istersiniz.
Size karşı zanlının güvencesi olması gereken şey bekçinin resmi konumu, yemini veya vicdanı değildir. Tam tersine orman bekçisine karşı zanlının güvencesi olması gereken şey, sizin adalet duygunuz, insanlığınız, tarafsızlığınız, ölçülülüğünüzdür. Sizin denetiminiz onun esas ve tek güvencesidir. Belirsiz bir kişisel üstünlük inancı ile dolu, şiirsel bir kendinden hoşnutlukla sarmalanmış olarak taraflara bu olguda kişisel niteliklerinizi yasalarınıza karşı bir koruma aracı olarak öneriyorsunuz. Orman sahiplerinin bu romantik görüşüne katılmadığımı belirtirim. Kişilerin yasalara karşı güvence olabileceğine kesinlikle inanmıyorum. Tam tersine yasalar kişilere karşı güvence oluşturmalıdır. En cesur düşlem bile, yüce yasama işindeki kişilerin bir an olsun çıkarcılığın dar, uygulamada aşağılık bakış açısını aşıp evrensel ve nesnel bir bakış açısının kuramsal doruğuna yükselemeyeceğini hayal edebilir mi? Gelecekteki zararlarının düşüncesiyle bile titreyen, çıkarlarını savunmak için her şeye tutunan kişiler, bu kişiler gerçek tehlikeyle yüzleştiklerinde filozof olabilirler mi? Buna karşın hiçbirinin, en yetkin yasa yapıcıların bile kendini, yaptığı yasanın üstüne koymaya izni yoktur. Hiç kimsenin, üçüncü kişileri ilgilendiren sonuçlara yol açacak durumlarda, kendine güven yargısı bildirmeye hakkı yoktur.
İnsanların size özel bir güven göstermesini istemek için bile izin verilip verilemeyeceği şu gerçekler ışığında değerlendirilmelidir:
Bir kent milletvekili: “Bölümce 87’ye karşı çıkmalıdır” dedi. “çünkü onun hükümleri, kişisel özgürlük ve ilişki özgürlüğünün zarar görebilmesi nedeniyle çok pahalı ve yararsız araştırmalara neden olabilir. Önyargılı olarak herkesi bir suçlu olarak görmeye ve işlendiğine ilişkin bir kanıt elde etmeden bir suçu varsaymaya izin verilemez.”
Bir başka kent milletvekili bu bölümcenin silinmesi gerektiğini söyledi. Herkesin odun çalma ve gizlemekten kuşkulu duruma düşmesine neden olan “Herkes odunu nereden elde ettiğini kanıtlamak zorundadır” rahatsız edici hükmü, yurttaşın yaşamına büyük ve zararlı bir tecavüzdür. Bölümce kabul edildi.
Gerçekte, eğer insanların, güvensizliğin kendi zararlarına, güvenin sizin yararınıza olduğunu bir ilke olarak bildirmelerini, yine güven ve güvensizliklerini sizin özel çıkarlarınız açısından görmelerini, sizin özel çıkarlarınızı yürekten hissetmelerini beklerseniz tutarsızlıklarından çok şey beklemiş olursunuz.  
Bir başka tartışma da kır bekçiliği görevine karşı ileri sürülendir. Bu tartışmanın, daha çok aşağılama veya alay uyandırmak için mi tasarlandığını söylemek olanaksızdır.
Yalnızca sonlandırılabilir görevlere izin verilmesi gerektiğinden özel kişilerin özgür iradelerinin bu biçimde böylesine aşırı kısıtlanmasına izin verilemez.”
İnsanın hiçbir biçimde kısıtlanmaması gereken özgür bir iradeleri olduğu haberi kesinlikle hem beklenmediktir hem de rahatlatıcıdır. Şu ana dek dinlediğimiz biliciler Dodona’daki (1) antik bilicilere benziyorlar. Onlar odundan hazırlanmıştır. Ancak özgür iradede, mülk niteliği yoktur. Fikirler söz konusu olduğunda önceden yalnızca Napolyon’un izleyicileriyken ideolojinin birdenbire bu başkaldıran ortaya çıkışını nasıl anlamalıyız?
Uygun gördüğü ve bir yere kadar en uygun ve en az pahalı olduğunu düşündüğü için orman düzenlemelerini bozanlarla anlaşmak amacı taşıyan orman sahibinin arzusu özgürlük gerektirir. Bu arzu devletten suçluyu istediği zaman onunla anlaşmak üzere ona teslim etmesini bekler.  Plein pouvoir (2) ister. Özgür iradenin kısıtlanmasına karşı değildir. Hem orman düzenlemelerini bozanları hem de orman sahibini sınırlayan bu kısıtlamanın tarzına karşıdır. Bu özgür irade birçok özgürlük elde etmek istemez mi? Çok özgür, mükemmel bir özgür irade değil midir? On dokuzuncu yüzyılda kamu hukukuna uyan özel kişilerin özgür iradelerinin “bu biçimde böylesine aşırı” kısıtlanmasına cüret etmek skandal değil midir? Gerçekten skandaldır.
Bu inatçı reformcu özgür irade bile, özel çıkarlar aldatıcılığının yönettiği iyi tartışmaların yandaşlarına katılmalıdır. Ancak bu özgür iradenin iyi bir davranış tarzı olmalıdır, dikkatli, sadık bir özgür irade olmalıdır. Kapsadığı alanın o aynı ayrıcalıklı özel kişilerin keyfi güç alanı ile örtüşeceği biçimde kendini düzenleyebilmelidir. Özgür iradeden yalnızca bir kez söz edilmişti. O anda o, ussal irade ruhuna odun kütüklerini fırlatan izinsiz yerleşmiş özel kişi biçiminde ortaya çıkar. Gerçekten irade, küçük ve bencil çıkarlara bir kürek mahkumunun sırasına zincirli olması gibi zincirliyse, bu ruha ne gerek var.
Bütün bu tartışmanın doruğu sözü geçen ilişkiyi tersyüz eden aşağıdaki yorumla özetlenir:
“Asil orman ve av alanı bekçileri kır bekçiliği görevini yerine getiriyor olabilirler. Kırsal topluluklar ve özel kişiler söz konusu olduğunda bu çok ciddi endişe yaratır”.
Endişenin tek kaynağı o özel hizmetlilerin devlet görevlileri yerine çalışıyor olması değilmiş gibi! Kır bekçiliği tam olarak, endişe uyandıran özel kişileri hedeflemiyormuş gibi! Rien n'est plus terrible que la logique dans l'absurdité, yani hiçbir şey bencilliğin mantığından daha korkunç olamaz.
Orman sahibinin hizmetlisini devlet yetkilisine dönüştüren bu mantık, devlet yetkilisini orman sahibinin hizmetlisine dönüştürür. Devlet yapısı, bireysel yönetim yetkisinin amacı, her şey denetimden çıkmalıdır ki her şey orman sahibinin bir aracı durumuna, onun çıkarları da tüm işleyişi yöneten yönetici öze indirgensin. Devletin tüm organları, orman sahibinin çıkarları duyacak, gözlemleyecek, değerlendirecek, koruyacak, elini uzatacak ve koşacak diye kulaklar, gözler, kollar, bacaklara dönüşür.
Komisyon, bölümce 62’ye, ödeyememe durumunu vergi toplayıcısı, belediye başkanı ve orman düzenlemelerini bozanların yaşadığı topluluğun iki yerel görevlisinin belgelemesini isteyen bir sonuç eklenmesini önerdi. Kırsal bölge toplulukları milletvekillerinden biri vergi toplayıcının kullanılmasının var olan yasaya aykırı olduğu görüşünü bildirdi. Doğal olarak bu çelişkiye hiç dikkat edilmedi.  
Bölümce 20 ile bağlantılı olarak komisyon şunu önerdi:
“Ren ilinde işi bilen orman sahibi, suçu kanıtlanmış kişileri ceza işi yaptırmak üzere yerel yetkililere teslim etmek için yetkilendirilmelidir. Öyle ki çalışma günleri orman sahibinin kırsal kesimde yapmak zorunda olduğu ortak yol yapım çalışmalarına sayılacak ve buna uygun olarak orman sahibi bu zorunluluktan kurtulacak.”
Buna bir itiraz geldi:
“Belediye başkanları kırsal topluluğun bireysel üyeleri için uygulamayı yürüten bir temsilci olarak kullanılamaz ve suçluların çalışması, günlükçü işçilerin veya hizmetlilerin yapacağı işin karşılığı olarak kabul edilemez.”
Sözcü düşüncesini açıkladı:
“Belediye başkanı için, orman düzenlemelerini bozmaktan suçlu bulunmuş isteksiz ve başkaldıran mahkumların çalıştırılmak zorunda olmalarını görmek sıkıntılı bir görevdir. Yine de denetimi altındaki isyankar ve kötü niyetli kişileri görev yoluna yönlendirmek bu resmi görevlilerin işlevlerinden biridir. Dahası, suçluyu yanlış yoldan uzaklaştırıp doğru yola döndürmek soylu bir davranış değil midir? Taşrada bunu yerine getirmenin belediye başkanlarından daha fazla çıkar sağlayacağı kim var?”

Reineke endişeli ve üzgün bir görünüme büründü,
Birçok iyi huylu insanın şefkatini uyandıran,
Lampe, yaban tavşanı, özellikle acıyan yarası olan.
[J Goethe, Reineke Fuchs, Sechster Gesang]

Eyalet Meclisi öneriyi kabul etti.

* 30 Ekim 1842’de Rheinische Zeitung gazetesinde yayınlanmış bu makalenin, Marks’ın aynı gazetenin 27 Ekim 1842’de yayınlanmış yazısının devamı niteliğinde olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.



1- Dodona: Epirus bölgesinde bir kent. Zeus tapınağının bulunduğu yer. Tapınağın ana girişi yakınında kökünden bir kaynak fışkıran eski bir meşe ağacı büyümüştür. Biliciler, onun yapraklarının hışırdamasından tanrının arzularını yorumlamışlar.
2- Plein pouvoir: “Tam yetki”.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder