ODUN HIRSIZLIĞI YASASI
TARTIŞMALARI*
Karl Marks
30 Ekim 1842, Rheinische Zeitung.
Kent, taşra ve aristokrat mülk
temsilcileri sözlerini söylemiş oldular. Orman düzenlemelerini bozanların
hakları ile orman sahiplerinin istekleri arasındaki farklılıkları gidermediler,
tersine bu farkı yeterince büyük bulmadılar. Orman düzenlemelerini bozanlar ile
orman sahiplerinin eşit derecede korunması için çaba harcamadılar. Yalnızca
küçük orman sahibini, büyük orman sahibi ile eşit duruma getirmek için korumaya
çalıştılar. İkinci durumda en küçük ayrıntıda bile eşitlik zorunludur. Oysa ilk
durumda eşitsizlik bir aksiyomdur. Küçük orman sahibi neden büyük orman
sahibiyle aynı korumayı ister? Çünkü ikisi de orman sahibidir. Peki, hem orman
sahipleri hem de orman düzenlemelerini bozanlar devletin yurttaşları değil
midir? Küçük ve büyük orman sahiplerinin devletten eşit derecede korunma hakkı
varsa devletin küçük ve büyük yurttaşları için bu hak daha bile fazla geçerli
değil midir?
Aristokrat mülk temsilcisi Fransa’ya
gönderme yaparken -çıkarlar siyasi nefret bilmez- Fransa’da bekçilerin
görevinin olgularla ilgili olduğunu ama değerle ilgili olmadığını eklemeyi
unutur yalnızca. Benzer biçimde, değerli kent sözcüsü, kırsal bölge bekçilerine
güvenmenin kabul edilemez olduğunu, çünkü bu durumun hem odun hırsızlığının
kaydını tutmak hem de oduna değer biçmek ile ilgili olduğunu unutur.
Bu duyduğumuz savların tümünün
özü nedir? Küçük orman sahiplerinin kır bekçisi görevlendirecek parası yok mudur? Bundan ne sonuç çıkar?
Bundan küçük orman sahibinin bu işe girişmeye hak kazanmadığı sonucu çıkar. Küçük
orman sahibi nasıl bir sonuca ulaşacaktır? İşten çıkarabileceği bir bekçiyi bir
değer biçici olarak görevlendirmeye hakkı olduğu sonucuna. Parasızlık ona
ayrıcalık kazandırır.
Dahası, küçük orman sahibinin
bağımsız bir yargıçlar birliğini
destekleyecek parası yoktur. O zaman izin verin devlet ve sanık bağımsız bir
yargıçlar birliği olmadan işleri yürütsün. Küçük orman sahibinin uşağı, uşağı
yoksa hizmetçisinin yargıç kürsüsünde koltuğu olsun. Hizmetçisi de yoksa o
koltuğa kendi otursun. Yargı gücüne ilişkin bir hakkı olmayan sanığın devletin
bir organı olan yönetim gücüne ilişkin bir hakkı da olmasın mı? Neden o zaman
yargı kürsüsü de küçük orman sahibinin parasına göre düzenleniyor?
Devlet ve sanık arasındaki ilişki
özel kişinin, orman sahibinin kıt kaynakları nedeniyle değişebilir mi? Devletin
sanığa ilişkin bir hakkı vardır çünkü onunla devlet olarak yüz yüze gelir.
Bunun doğrudan sonucu, yasaya karşı gelene karşı bir devlet olarak ve bir
devlet gibi hareket etme görevidir. Devletin, suçlanan vatandaşın hak, yaşam ve
mülkiyetine karşı, mantık, evrensellik ve saygınlığına uygun bir biçimde
eylemde bulunma olanakları vardır. Dahası, bu olanaklara sahip çıkmak ve uygulamak
onun mutlak görevidir. Ormanı devlete ait olmayan, toprağı devletin toprağı
olmayan bir orman sahibinin bu arzusunu hiç kimse istemeyecektir. Bundan ne
sonuç çıkarılmıştır? Bundan çıkarılan sonuç şudur: Özel mülkiyetin kendini
devletin temel ilkesine yükseltme olanağı yoktur. Devlet kendini özel
mülkiyetin mantıksız ve yasadışı konumuna indirmek zorundadır.
Özel çıkarlar, asla devlet
düşüncesiyle aydınlanmamış ve heyecanlanmamış bu değersiz ruh adına bu sav,
devlet için ciddi ve etkili bir derstir. Eğer devlet, tek bir açıdan bile olsa,
eylemlerini kendi yolundan değil özel mülkiyetin yöntemleriyle yerine getirecek
biçimde boyun eğerse, bunun doğrudan sonucu, kendini çıkarlar biçiminde özel
mülkiyetin dar sınırlarına uydurmak zorunda kalmasıdır. Özel çıkarlar, en
sınırlı ve değersiz biçimiyle kendini devletin eylemleri açısından sınır ve
kural durumuna getirme aşamasına kadar bu sonucu güçlendirmek için yeterince
kurnazdır. Bunun sonucunda devletin tam anlamıyla aşağılanması dışında en
mantıksız ve yasadışı yöntemlerin sanığa karşı işleme konduğu ters etkiyi elde
ederiz. Sınırlı özel mülkiyetin çıkarları için en üst düzeyde ilgi, sanığın
çıkarlarına karşı zorunlu olarak sınırsız ilgisizliğe dönüşür. Özel çıkarların
devlete, özel çıkarların yararına eylemde bulunacak biçimde boyun eğdirmeye
çalışacağı ve boyun eğdirmek durumunda olduğu apaçık ortaya çıkınca, özel mülkiyeti temsil eden bir kuruluşun, taşınmaz malların, devleti
özel çıkarların düşüncelerine boyun eğdirmeye çalışmayacağı ve boyun eğdirmek
durumunda olmadığı nasıl kabul edilir? Her modern devlet, kavramı çok az
karşılasa da, ilk işlevsel girişimde bu yasa koyucu güce karşı haykırmak
zorunda kalacaktır: Senin yöntemin benim yöntemim değildir, senin düşüncelerin
benim düşüncelerim değildir.
Geçici muhbir bekçi kiralamanın tamamen
güvenilmez olduğu, kır bekçiliği görevine karşı
ileri sürülen, yüksek sesle okunduğu için dil sürçmesine bağlanamayacak bir
savdan daha parlak biçimde gösterilemez. Aşağıdaki açıklamayı bir kent
milletvekili yüksek sesle okuyor:
“Kır bekçiliği görevi yapan
topluluk orman bekçileri asil görevliler gibi sıkı kontrol altında değildir ve
olamaz. Kır bekçiliği görevi, ödevin sadakatle yerine getirilmesi için
gösterilen her çabayı etkisiz kılar. Eğer orman bekçisi ödevinin yarısını
yerine getirir ve gerçek bir suçla suçlanamayacağına dikkat ederse, bölümce 56
ile işten çıkarılmasının işe yaramayacağı önerisine kendi yararına her zaman yeterli
destek bulacaktır. Benzer koşullarda çıkarı olan taraflar böyle bir öneriyi
dillendirmeye bile çekinirler.”
Anımsayacak olursak değer biçme
görevinde bir güven sorunu olduğunda görevini yerine getiren bekçiye tam güven
duyulması karara bağlanmıştı. Yine anımsayacak olursak bölümce 4 bekçiye bir
güvenoyuydu.
Şimdi ilk kez öğreniyoruz ki
muhbir bekçi kontrol edilmelidir ve sıkı bir biçimde kontrol edilmelidir. O, ilk
kez yalnızca bir insan olarak değil, bir at olarak görünür. Çünkü bilincinin
tek uyaranı mahmuz ve samandır. Kır bekçiliği görevi onun, ödevini yerine
getireceği kaslarını hem gevşetmiş hem de tamamen felç etmiştir. Bencilliğin
insanları tartmak ve ölçmek için ikili bir tartı ve ölçü takımı, iki dünya
görüşü, biri her şeyi siyah, diğeri pembe gösteren iki gözlüğü olduğunu
görüyoruz. Diğer insanları kendi araçlarının kurbanı etme ve kuşkulu çıkarlara
olumlu görünüm verme söz konusu olduğunda bencillik, bu araç ve çıkarlara
hayali bir gurur katan pembe gözlüklerini takar ve kendini ve diğerlerini narin
ve inançlı bir ruhun kullanışsız, hoş rüyaları ile kandırır. Yüzündeki her
kırışıklık güler yüzlü bir cana yakınlığı belirtir. Rakibinin elini acıtana
kadar sıkar ama bunu ona duyduğu güvenin göstergesi olarak yapar. Ancak
birdenbire bu bir kişisel çıkar sorunu, sahne yanılsamalarının olmadığı perde
gerisindeki araç ve koşulların yararlarının dikkatlice sınanması sorunudur. İnsanların
katı yargıcı olurken eylemin bencil kara gözlüklerini dikkatlice ve güvensizce
takar. Deneyimli bir at cambazı gibi hiçbir ayrıntıyı gözden kaçırmadan insanlara
çok uzun bir göz seyri sunar. Onlara bencil olduğu kadar önemsiz, aşağılık ve
kirli görünür.
Bencilliğin dünyadaki görünümünü
tartışmayı amaçlıyor değiliz. Ancak onu tutarlı olmaya zorlamak istiyoruz. Tüm
dünyevi aklı ona ve hayalleri diğerlerine bırakmak istemiyoruz. Kişisel
çıkarların karmaşık ruhunun bir an kendi sonuçlarına bağlı kalmasını istiyoruz.
Görev yapan bekçi tanımladığınız
gibi bir adam ise, bu adamın yerine getirdiği kır bekçiliği görevi ona
bağımsızlık, güvenlik ve saygınlık hissi vermekten uzaktır. Tam tersine, bu
görev onu özendirecek herhangi bir şeyden yoksundur. Sizin despotizminizin
koşulsuz bir kölesi olan böyle bir adamın zanlıya karşı tarafsız olmasını nasıl
beklersiniz. Mahmuzlar bu adamı görevini yapmaya zorlasa ve siz bu mahmuzları
takıyor olsanız, mahmuz takmayan zanlı için nasıl bir yazgı öngörürsünüz. Siz
bile bu bekçi üzerinde yeterince sıkı bir denetim uygulayamıyorken devlet veya
zanlı onu kontrol etme konusunda nasıl bir tutum alacaktır? Kır bekçiliği
görevi ile ilgili söyledikleriniz aslında bu görevin sonlandırılabileceği demek
değil midir: “Eğer orman bekçisi ödevinin yarısını yerine getirirse, bölümce 56
ile işten çıkarılmasının işe yaramayacağı önerisine kendi yararına her zaman
yeterli destek bulacaktır.” Ödevinin yarısını yerine getirdiği sürece, yani
çıkarlarınızı koruduğu sürece tümünüz onun avukatı olmayacak mısınız?
Orman bekçisine duyulan saf,
aşırı güvenin kötüleyici, sürekli hata arayan bir güvensizliğe dönüşümü işin
özünü ortaya koyar. Siz bu büyük güvenin orman bekçisine değil size duyulmasını
ve bunu orman düzenlemelerini bozanlarla devletin bir dogma olarak kabul
etmesini istersiniz.
Size karşı zanlının güvencesi
olması gereken şey bekçinin resmi konumu, yemini veya vicdanı değildir. Tam
tersine orman bekçisine karşı zanlının güvencesi olması gereken şey, sizin
adalet duygunuz, insanlığınız, tarafsızlığınız, ölçülülüğünüzdür. Sizin
denetiminiz onun esas ve tek güvencesidir. Belirsiz bir kişisel üstünlük inancı
ile dolu, şiirsel bir kendinden hoşnutlukla sarmalanmış olarak taraflara bu
olguda kişisel niteliklerinizi yasalarınıza karşı bir koruma aracı olarak
öneriyorsunuz. Orman sahiplerinin bu romantik görüşüne katılmadığımı
belirtirim. Kişilerin yasalara karşı güvence olabileceğine kesinlikle
inanmıyorum. Tam tersine yasalar kişilere karşı güvence oluşturmalıdır. En
cesur düşlem bile, yüce yasama işindeki kişilerin bir an olsun çıkarcılığın
dar, uygulamada aşağılık bakış açısını aşıp evrensel ve nesnel bir bakış
açısının kuramsal doruğuna yükselemeyeceğini hayal edebilir mi? Gelecekteki
zararlarının düşüncesiyle bile titreyen, çıkarlarını savunmak için her şeye
tutunan kişiler, bu kişiler gerçek tehlikeyle yüzleştiklerinde filozof
olabilirler mi? Buna karşın hiçbirinin, en yetkin yasa yapıcıların bile
kendini, yaptığı yasanın üstüne koymaya izni yoktur. Hiç kimsenin, üçüncü
kişileri ilgilendiren sonuçlara yol açacak durumlarda, kendine güven yargısı
bildirmeye hakkı yoktur.
İnsanların size özel bir güven
göstermesini istemek için bile izin verilip verilemeyeceği şu gerçekler
ışığında değerlendirilmelidir:
Bir kent milletvekili: “Bölümce 87’ye
karşı çıkmalıdır” dedi. “çünkü onun hükümleri, kişisel özgürlük ve ilişki
özgürlüğünün zarar görebilmesi nedeniyle çok pahalı ve yararsız araştırmalara
neden olabilir. Önyargılı olarak herkesi bir suçlu olarak görmeye ve işlendiğine
ilişkin bir kanıt elde etmeden bir suçu varsaymaya izin verilemez.”
Bir başka kent milletvekili bu
bölümcenin silinmesi gerektiğini söyledi. Herkesin odun çalma ve gizlemekten
kuşkulu duruma düşmesine neden olan “Herkes odunu nereden elde ettiğini
kanıtlamak zorundadır” rahatsız edici hükmü, yurttaşın yaşamına büyük ve
zararlı bir tecavüzdür. Bölümce kabul edildi.
Gerçekte, eğer insanların,
güvensizliğin kendi zararlarına, güvenin sizin yararınıza olduğunu bir ilke
olarak bildirmelerini, yine güven ve güvensizliklerini sizin özel çıkarlarınız
açısından görmelerini, sizin özel çıkarlarınızı yürekten hissetmelerini
beklerseniz tutarsızlıklarından çok şey beklemiş olursunuz.
Bir başka tartışma da kır
bekçiliği görevine karşı ileri sürülendir. Bu tartışmanın, daha çok aşağılama
veya alay uyandırmak için mi tasarlandığını söylemek olanaksızdır.
“Yalnızca sonlandırılabilir görevlere izin verilmesi gerektiğinden özel kişilerin özgür iradelerinin bu
biçimde böylesine aşırı kısıtlanmasına izin verilemez.”
İnsanın hiçbir biçimde
kısıtlanmaması gereken özgür bir iradeleri olduğu haberi kesinlikle hem
beklenmediktir hem de rahatlatıcıdır. Şu ana dek dinlediğimiz biliciler
Dodona’daki (1) antik bilicilere benziyorlar. Onlar odundan hazırlanmıştır. Ancak
özgür iradede, mülk niteliği yoktur. Fikirler söz konusu olduğunda önceden
yalnızca Napolyon’un izleyicileriyken ideolojinin birdenbire bu başkaldıran
ortaya çıkışını nasıl anlamalıyız?
Uygun gördüğü ve bir yere kadar
en uygun ve en az pahalı olduğunu düşündüğü için orman düzenlemelerini
bozanlarla anlaşmak amacı taşıyan orman sahibinin arzusu özgürlük gerektirir. Bu
arzu devletten suçluyu istediği zaman onunla anlaşmak üzere ona teslim etmesini
bekler. Plein pouvoir (2) ister. Özgür iradenin kısıtlanmasına karşı
değildir. Hem orman düzenlemelerini bozanları hem de orman sahibini
sınırlayan bu
kısıtlamanın tarzına karşıdır. Bu özgür irade birçok özgürlük elde etmek
istemez mi? Çok özgür, mükemmel bir özgür irade değil midir? On dokuzuncu
yüzyılda kamu hukukuna uyan özel kişilerin özgür iradelerinin “bu
biçimde böylesine aşırı” kısıtlanmasına cüret etmek skandal değil midir?
Gerçekten skandaldır.
Bu inatçı reformcu özgür irade
bile, özel çıkarlar aldatıcılığının yönettiği iyi tartışmaların yandaşlarına
katılmalıdır. Ancak bu özgür iradenin iyi bir davranış tarzı olmalıdır,
dikkatli, sadık bir özgür irade olmalıdır. Kapsadığı alanın o aynı ayrıcalıklı
özel kişilerin keyfi güç alanı ile örtüşeceği biçimde kendini düzenleyebilmelidir.
Özgür iradeden yalnızca bir kez söz edilmişti. O anda o, ussal irade ruhuna
odun kütüklerini fırlatan izinsiz yerleşmiş özel kişi biçiminde ortaya çıkar. Gerçekten
irade, küçük ve bencil çıkarlara bir kürek mahkumunun sırasına zincirli olması
gibi zincirliyse, bu ruha ne gerek var.
Bütün bu tartışmanın doruğu sözü
geçen ilişkiyi tersyüz eden aşağıdaki yorumla özetlenir:
“Asil orman ve av alanı bekçileri
kır bekçiliği görevini yerine getiriyor olabilirler. Kırsal topluluklar ve özel
kişiler söz konusu olduğunda bu çok ciddi endişe yaratır”.
Endişenin tek kaynağı o özel
hizmetlilerin devlet görevlileri yerine çalışıyor olması değilmiş gibi! Kır bekçiliği
tam olarak, endişe uyandıran özel
kişileri hedeflemiyormuş gibi! Rien n'est plus terrible que la logique dans
l'absurdité,
yani hiçbir şey bencilliğin mantığından daha korkunç olamaz.
Orman sahibinin hizmetlisini devlet yetkilisine
dönüştüren bu mantık, devlet yetkilisini orman sahibinin hizmetlisine
dönüştürür.
Devlet yapısı, bireysel yönetim yetkisinin amacı, her şey denetimden çıkmalıdır
ki her şey orman sahibinin bir aracı durumuna, onun çıkarları da tüm işleyişi
yöneten yönetici öze indirgensin. Devletin tüm organları, orman sahibinin çıkarları
duyacak, gözlemleyecek, değerlendirecek, koruyacak, elini uzatacak ve koşacak
diye kulaklar, gözler, kollar, bacaklara dönüşür.
Komisyon, bölümce 62’ye, ödeyememe
durumunu vergi toplayıcısı, belediye başkanı ve orman düzenlemelerini
bozanların yaşadığı topluluğun iki yerel görevlisinin belgelemesini isteyen bir
sonuç eklenmesini önerdi. Kırsal bölge toplulukları milletvekillerinden biri vergi toplayıcının kullanılmasının var
olan yasaya aykırı olduğu görüşünü bildirdi. Doğal olarak bu çelişkiye hiç
dikkat edilmedi.
Bölümce 20 ile bağlantılı olarak komisyon
şunu önerdi:
“Ren ilinde işi bilen orman sahibi,
suçu kanıtlanmış kişileri ceza işi yaptırmak üzere yerel yetkililere teslim
etmek için yetkilendirilmelidir. Öyle ki çalışma günleri orman sahibinin kırsal
kesimde yapmak zorunda olduğu ortak yol yapım çalışmalarına sayılacak ve buna
uygun olarak orman sahibi bu zorunluluktan kurtulacak.”
Buna bir itiraz geldi:
“Belediye başkanları kırsal
topluluğun bireysel üyeleri için uygulamayı yürüten bir temsilci olarak
kullanılamaz ve suçluların çalışması, günlükçü işçilerin veya hizmetlilerin
yapacağı işin karşılığı olarak kabul edilemez.”
Sözcü düşüncesini açıkladı:
“Belediye başkanı için, orman
düzenlemelerini bozmaktan suçlu bulunmuş isteksiz ve başkaldıran mahkumların
çalıştırılmak zorunda olmalarını görmek sıkıntılı bir görevdir. Yine de
denetimi altındaki isyankar ve kötü niyetli kişileri görev yoluna yönlendirmek
bu resmi görevlilerin işlevlerinden biridir. Dahası, suçluyu yanlış yoldan
uzaklaştırıp doğru yola döndürmek soylu
bir davranış değil midir? Taşrada bunu yerine getirmenin belediye başkanlarından
daha fazla çıkar sağlayacağı kim var?”
Reineke endişeli ve üzgün bir
görünüme büründü,
Birçok iyi huylu insanın
şefkatini uyandıran,
Lampe, yaban tavşanı, özellikle
acıyan yarası olan.
[J
Goethe, Reineke Fuchs, Sechster Gesang]
Eyalet Meclisi öneriyi kabul
etti.
* 30 Ekim 1842’de Rheinische
Zeitung gazetesinde yayınlanmış bu makalenin, Marks’ın aynı gazetenin 27 Ekim
1842’de yayınlanmış yazısının devamı niteliğinde olduğu göz önünde
bulundurulmalıdır.
1- Dodona: Epirus bölgesinde bir
kent. Zeus tapınağının bulunduğu yer. Tapınağın ana girişi yakınında kökünden
bir kaynak fışkıran eski bir meşe ağacı büyümüştür. Biliciler, onun
yapraklarının hışırdamasından tanrının arzularını yorumlamışlar.
2- Plein pouvoir: “Tam yetki”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder