Karl Marks
1 Kasım 1842, Rheinische Zeitung.
İyi bir belediye başkanı, orman
sahibinin topluma karşı görevini kendisine zarar vermeden yerine getirebilmesi
için sorumluluk isteyen bir görevi üstlenmeli ve soylu bir eylemi
gerçekleştirmeli. Orman sahibi eşit haklarla belediye başkanını ahçıbaşı veya
başgarson olarak kullanabilirdi. Belediye başkanı için sorumluluğu altındaki
mutfak veya kileri gözetmek soylu bir eylem değil midir? Mahkum edilmiş suçlu,
belediye başkanının sorumluluğu altında değildir ama polis şefinin sorumluluğu
altındadır. Belediye başkanı toplumu temsil etmek yerine bireyler için
uygulayıcı durumuna getirilirse, belediye başkanından bir görev yürütücüsüne
dönüşürse konumunun gücünü ve saygınlığını yitirmez mi? Genel iyi için
yürüttükleri dürüst çalışma özel bireyler yararına olacak biçimde ceza
gerektiren iş düzeyine düşürülürse toplumun diğer özgür üyeleri aşağılanmış
olmayacaklar mı?
Yine de bu yanıltıcı tartışmaları
ortaya koymak gereksizdir. Bilge kişilerin insancıl deyişleri nasıl
değerlendirdiğini, sözcünün kendisinin bize bir iyilik yaparak aktarmasına izin
verelim. O, orman sahibinin, insancıl çiftlik sahibine şu yanıtı vermesine yol
açar:
“Mısır başaklarının bir kısmı
toprak sahibinden aşırılmışsa hırsız şöyle diyecektir: ‘Benim ekmeğim yok,
sizin bol mısırınızın birazını alıyorum’. Odun hırsızı da şöyle diyecektir:
‘Yakacak odunum yok, o yüzden biraz odun alıyorum’. Toprak sahibini Ceza Kanunu
444 no.lu bent korur. Bu madde mısır başağını aşıranı 2-5 yıl ile cezalandırır.
Orman sahibini böyle güçlü biçimde koruyan bir madde yoktur.”
Orman sahibinin bu son kıskanç
çığlığı niyetinin tam itirafını içerir. Sen çiftlik sahibi, benim çıkarlarım
söz konusu olduğunda neden bu kadar yüce gönüllüsün? Senin çıkarların zaten
kollandığı için. Öyleyse izin ver bir yanlışlık olmasın! Yüce gönüllülüğün bir
maliyeti yoktur ya da biraz para kazandırır. Öyleyse çiftlik sahibi, orman
sahibini kandıramazsın. Öyleyse orman sahibi, belediye başkanını kandırma!
Tüm tartışma ahlaki ve insani
nedenlerin yalnızca kelimelerden oluştuğunu kanıtlamamış olsaydı, tek başına bu
intermezzo “soylu eylem”in tartışmamızda ne kadar az şey anlattığını kanıtlamak için yeterli olurdu. Oysa çıkarlar,
kelimeler için bile cimridir. Onları, gereksinim duyarsa, sonuçları belirgin
bir yarar sağlayacaksa bulur. Sonra güzel konuşmaya başlar, kan dolaşımı
hızlanır. Başka şeyler pahasına pohpohlayıcı ve tatlı sözlerle kendisine çıkar
sağlayan soylu eylemlerle ilgili olarak bile sakınımlı değildir. Tüm bunlar,
tamamı, yalnızca orman düzenlemelerinin bozulmasını orman sahibi için geçerli
bir para kazanma yolu, kazançlı bir gelir kaynağına dönüştürmek, sermayeyi daha
uygun bir bir yatırım biçiminde değerlendirmek için kullanılır. Çünkü odun
hırsızı orman sahibi için sermaye durumuna gelmiştir. Belediye başkanının,
orman düzenlemelerini bozan yararına kullanılması sorunu yoktur; belediye
başkanının, orman sahibinin yararına kullanılması sorunu vardır. Kaderin ne
kadar dikkat çekici bir oyunu, ne kadar dikkat çekici bir olgudur, orman
düzenlemelerini bozanların sorunlu çıkarının bulunduğu nadir özel durumlara
ayrıksı değinide bulunulması, orman sahibinin tartışmasız çıkarının güvence
altına alınması.
Aşağıda bu insani duyarlıkların
bir başka örneği var!
Sözcü der ki “Fransız kanunu, hapis
cezasının ormanda çalışmaya dönüştürülerek hafifletilmesini kabul etmez”. O, bu
ceza hafifletmenin mantıklı ve yararlı bir önlem olduğunu düşünür, çünkü hapis
cezası her zaman reform getirmez, çoğu zaman yozlaşmaya yol açar.
Daha önce, masum insanlar suçluya
dönüştürüldüğünde, devrilmiş odunların toplanmasıyla ilişkili olarak, bir
milletvekilinin hapiste onların uzun yıllardır hırsız olanlarla karşı karşıya
kaldıklarını belirttiği dönemde, hapishanelerin iyi olduğu söylenmişti. Birdenbire
reform okulları yozlaşma kurumlarına dönüştü. Çünkü şu anda hapishanelerin
yozlaştırıcılığı, orman sahiplerinin çıkarları yararınadır. Suçlunun düzeltilmesi
denirken anlaşılması gereken, suçlunun orman sahibine karşı asli görevi olan
çıkar yüzdesinin arttırılmasıdır.
Çıkarların hafızası yoktur, çünkü
o yalnızca kendini düşünür. İlgilendiği tek şeyi, kendisini asla unutmaz. Çatışkılarla
ilgilenmez çünkü kendisiyle asla çatışkıya düşmez. Sürekli doğaçlama yapar,
çünkü dizgesi yoktur, yalnızca yararlı olanlar vardır.
Özel çıkarların tartışmalı
mekanizmasında, insancıl ve adil gerekçeler geçerliğini yitirmişken
“Ce qu'au teal nous autres sots
humains,
Nous appelons
faire tapisserie (1)”, dışında,
çıkarlara uygun düşen yararlı
olanlar en güçlü etkenlerdir. Bu yararlı olanlar arasında bu tartışmada sürekli
tekrarlayan ve ana kategorileri oluşturan, “iyi gerekçeler” ile “zararlı
sonuçlar” olarak adlandırılan iki tanesini belirteceğiz. Kimi zaman kurul
sözcüsünü, kimi zaman meclisin bir başka üyesini, belirsiz her hükmü uyanıklık,
akıl ve iyi gerekçeler kalkanı ile itirazların düşman ışınlarına karşı
savunurken görürüz. Her hükmün, zararlı veya tehlikeli sonuçlarına gönderme
yapılarak reddedilmiş hak bakış açısıyla kararlaştırıldığını görürüz. Öyleyse
şimdi bu çok sayıdaki yararları, bu mükemmel yararları, herşeyi ve daha
fazlasını kaplayan bu yararları inceleyelim.
Çıkarlar, dış dünyadaki etkileri
nedeniyle bir zararlı sonuçlar olasılığı sunarak hakkı nasıl karalayacağını
bilir. Yanlış olanı, ona iyi gerekçeler yükleyerek nasıl aklayacağını bilir. Bunu
düşüncelerinin iç dünyasına çekilerek yapar. Dış dünyada kötü insanlar arasında,
onu yargılayan dürüst adamın göğsündeki iyi gerekçelerden adaletsizlik çıkar, hukuk
kötü sonuçlar üretir. İyi gerekçeler ve zararlı sonuçların kendilerine özgü
ortak özellikleri, bir şeye ilişkileri bağlamında bakmamaları, hukuku bağımsız
bir nesne olarak ele almamaları, ama ilgiyi hukuktan uzaklaştırıp dış dünyaya
veya kendi zihinlerine yöneltmeleri, böylelikle hukukun ardından
dolanabilmeleridir.
Zararlı sonuçlar nedir? Tüm
açıklamalarımız göstermiştir ki onlar devlet, hukuk veya sanık için zararlı
sonuçlar olarak anlaşılmamalıdır. Dahası, birkaç satırla iyice açık duruma
getirmeliyiz ki bunlar, yurttaşların güvenliği için zararlı sonuçları içermez.
Parlamento üyelerinin
kendilerinden duymuştuk ki “herkes odununu nereden edindiğini kanıtlamalıdır”
hükmü yurttaşın yaşamına kaba ve aşağılayıcı bir tecavüzdür ve her yurttaşı üzücü
bir zorbalığın kurbanı durumuna getirir. Bir başka hüküm çalınmış odun
bulunduran herkesin hırsız olarak kabul edileceğini belirtir. Oysa bir
milletvekili şunları söylemişti:
“Birçok dürüst insan için bu
tehlikeli olabilir. Yakın çevrede çalınmış odun onun bahçesine atılmış olabilir
ve suçsuz kişi cezalandırılabilir”.
Bölümce 66’ya göre tekele
bildirilmemiş bir fidan alan herhangi bir yurttaş dört haftadan iki yıla kadar
ağır çalışma cezası ile cezalandırılabilir. Bu konuda bir kent milletvekili
şöyle yorum yaptı:
“Bu bölümce Elberfeld, Lennep and
Solingen bölgelerindeki her bir yurttaşı ağır çalışma cezası ile tehdit
ediyor”.
Son olarak bu işin ve orman
polisinin gözetim ve yönetimi ordunun bir hakkı ve dahası bir görevi durumuna
getirildi. Oysa suç yasasının 9. bendi yalnızca eyalet savcısının gözetimindeki
ve dolayısıyla eyalet savcısının sorumluluğundaki acil davaların nesnesi yetkili memurlardan söz eder. Ordu için bu
durum söz konusu değildir. Bu, mahkemelerin bağımsızlığı ve yurttaşların
özgürlük ve güvenliği için bir tehdittir.
Buna göre, yurttaşların güvenliği
açısından olası zararlı sonuçlar konusunda söz etmekten çok uzaktayız. Onların
kendi güvenliği bile zararlı sonuçlara neden olan koşullar olarak
değerlendiriliyor.
Öyleyse zararlı sonuçlar
nelerdir? Zararlı olan, orman sahibinin çıkarına zarar verendir. Buna göre eğer
yasa onun çıkarlarının gelişmesini sağlamazsa sonuçları zararlıdır. Bu bağlamda
çıkarın gözü keskindir. Daha önce çıplak gözle apaçık olanı görmezken şimdi
yalnızca mikroskopla görülebilecek olanı bile görüyor. Tüm dünya özel çıkarlar
açısından sorunlarla doludur; bu, tehlikelerle dolu bir dünyadır. Bu özellikle,
tek bir çıkarın değil pek çok çıkarın dünyası olmasından dolayıdır. Özel
çıkarlar kendini dünyanın en yüksek amacı olarak görür. Dolayısıyla yasa, bu en
yüksek amacın ayırdına varmazsa uygunsuz bir yasa durumuna gelir. Özel
çıkarlara zararlı olan yasa buna göre sonuçları zararlı olan yasadır.
İyi gerekçelerin zararlı
sonuçlardan daha iyi olduğu mu düşünülmektedir?
Çıkarlar düşünmez, hesaplar.
Gerekçeler bunun görünüşleridir. Gerekçe yasanın temelini ortadan kaldırmak
için güdüleyicidir. Özel çıkarların bunu
yapmak için pek çok güdüleyicisi olacağı konusunda kim kuşkuya kapılabilir? Bir
gerekçenin iyiliği, olgunun nesnel gerçekliğini bir kenara koyabilen ve kendini
ve diğerlerini neyin iyi olduğunu akılda tutmaya gerek olmadığı ama kötü bir
şey yaparken iyi düşüncelerin olmasının yettiği yanılsaması ile uyuşturabilen geçici esnekliğindedir.
Tartışmamızın düşünce tarzını
sürdürürken, herşeyden önce Bay Belediye Başkanı’na önerilen soylu eylemler
için bir yan yoldan söz edeceğiz.
“Komisyon, bölümce 34’ün
aşağıdakiler doğrultusunda düzeltilmiş bir sürümünü önerdi: sanık, görevi
düzenleyen bekçinin çağrılmasını isterse, orman mahkemesine tüm ortaya çıkacak
harcamalar için önden depozit yatırmalıdır.”
Devlet ve mahkeme, sanığın
çıkarları söz konusu olduğunda hiçbir şeyi bedava yapmamalıdır. Önden ödeme
istemelidirler. Bu önden ödeme, düzenlemeyi yapan bekçi ile sanığın mahkemede
karşılaşmasını önden açıkça güçleştirir.
Soylu bir eylem! Yalnızca tek bir
soylu eylem! Soylu bir eylem için bir krallık! Ancak önerilen tek soylu eylem
Bay Belediye Başkanı’nın Bay Orman Sahibi’nin
çıkarı için eylemek zorunda olduğudur. Belediye başkanı soylu eylemlerin,
onların insani görünüşlerinin temsilcisidir. Soylu eylemler dizisi tükenir ve belediye
başkanına hüzün fedakarlığı ile dayatılan zorunlulukla sonsuza dek biter.
Eğer devletin iyiliği ve suçlunun
ahlaki çıkarları için Bay Belediye Başkanı görevinden fazlasını yapmak
zorundaysa, orman sahipleri aynı iyilik aşkına özel çıkarlarının
gerektirdiğinin azını istemek zorunda değiller midir?
Bu sorunun yanıtının tartışmada
daha önce değinilmiş bölümde yanıtlanmış olduğu düşünülebilir. Ancak bu
yanlışlık olur. Ceza hükümlerine geliyoruz.
“Aristokratik eyaletlerden bir
milletvekili, orman sahibinin, verilen ceza tutarını (değerin basitçe
karşılanmasının üzerinde ve ötesinde) alsa bile, ki bu sıklıkla elde edilemez,
zararının yeterince karşılanmayacağını düşündü.”
Bir kent milletvekili belirtti:
“Bu bölümcenin (§15) hükümlerinin
çok ciddi sonuçları olabilirdi. Orman sahibi bu yolla üç kısımdan oluşan
tazminat alabilirdi. Sayacak olursak: değer, dört-altı-sekiz kat ceza ve ek
olarak kaybın karşılanması için sıklıkla rastgele belirlenecek ve gerçek değil
bir kurgunun sonucu olacak olan özel bir tutar. Her durumda, sorgulanan özel
tazminatın bir an önce orman mahkemesinden istenmesi ve mahkeme hükmünde verilmesi
gerektiğini önermek ona zorunluluk olarak göründü. Davanın doğasından açıkça
belliydi ki sürekli kaybın kanıtı ayrı olarak sağlanmalıydı ve yalnızca
bekçinin raporunu temel almamalıydı.”
Buna karşıt olarak sözcü ve bir
başka üye burada belirtilen ek değerin onların gösterdiği biçimde farklı
davalarda nasıl ortaya çıkabileceğini açıkladı. Bölümce kabul edildi.
Suç, şanslıysa orman sahibinin
bir ödül bile kazanabileceği bir piyangoya dönüşür. Ek değer var olabilir ama
basit değeri zaten alan orman sahibi, dört-altı-sekiz kat ceza yolu ile
kazançlı bir iş yapabilir. Ek değerin yanı sıra kayıp için özel bir tazminat
alırsa dört-altı-sekiz kat ceza da tam bir kazanç olur. Aristokratik eyaletin
bir üyesi ceza olarak toplanan paranın yetersiz bir garanti olduğunu çünkü
sıklıkla elde edilemediğini düşünüyorsa, bu para, değer ve kayıp tazminatı
karşılansa bile kesinlikle daha elde edilebilir olmayacaktır. Şimdi sanıktan
para toplama güçlüğünün nasıl üstesinden gelindiğini göreceğiz.
Orman sahibinin ormanı için suçun
gelir kaynağına dönüştürüldüğü biçimde burada düzenlenenden daha iyi bir
sigortası olabilir mi? Akıllı bir general gibi kendisine yöneltilen bir
saldırıyı kazançlı bir zafer için mutlak bir fırsata dönüştürür. Çünkü odunun
ek değeri, ekonomik bir imgelem bile hırsızlık yolu ile metaya dönüştürülür. Orman
sahibinin yalnızca odunu değil odun işi de garanti altına alınmalıdır. Orman
sahibi, işletmecisine uygun saygıyı gösterir, devlete hizmetlerinin karşılığını
ödemez. Suçun cezasını, ona saldırılara karşılık bir hukuk zaferinden,
bencilliğe saldırılara karşılık bencilliğin zaferine dönüştürmek parlak bir
fikirdir.
Ancak okurların dikkatini
özellikle bölümce 14’ün hükmüne çekmek isteriz. Bu, leges barbarorum (2)’un
barbar insanların yasası olduğu geleneksel düşüncesini ortadan kaldırma
zorunluluğu doğurur. Değerin karşılanması ve kaybın tazminatının ödenmesinden
ayrı tutulması gereken böylesi bir ceza, yasanın restorasyonu, toplumsal bir
cezadan özel bir düzeltmeye dönşmüştür. Ceza devlet hazinesine değil orman
sahibinin özel kasasına gitmektedir.
Gerçekten, bir kent milletvekili
şöyle demiştir: “Bu, devletin saygınlığına ve doğru suç hukukunun ilkelerine
aykırıdır”. Buna karşılık aristokratik eyalet milletvekili, orman sahibinin
haklarını korumak için Meclis’in doğruluk ve adalet duygusuna başvurdu. Diğer
bir deyişle, özel bir doğruluk ve adalet duygusuna başvurdu.
Barbar insanlar belirli bir suç
nedeniyle zarar gören kişilerin belirli bir maddi zararının karşılanması (tazminat
parası) için ödeme emri çıkarır. Toplumsal ceza görüşü, bir suçu yalnızca
bireyin zarar görmesi olarak değerlendiren bu görüşe karşı ortaya çıkar. Ancak
insan ve kuram, hem bir bireyin kendisi için özel cezalandırma hem de devletin
zorlamasını arzu edecek kadar öylesine kendini beğenmiştir ki henüz keşfedilememiştir.
Eyalet meclisi tam anlamıyla
birini başkası sanarak yanlış yöne itilmiş olmalıdır. Kanun yapan orman
sahibinin kafası iki rolü, kanun-yapıcılık ve orman sahipliği, nedeniyle bir an
karışmıştır. Bir durumda bir orman sahibi olarak hırsızı odun için para ödemeye
zorluyor. Diğer bir durumda kanun yapıcı olarak, hırsızı, suç durumu nedeniyle
ona para ödemeye zorluyor. Rastlantısal olarak her iki durumda da paranın
ödendiği kişi orman sahibidir. Dolayısıyla artık basit “droit du seigneur” (3)
ile karşı karşıya değiliz. Toplumsal yasa alanından çifte miras hakkı, ikinci
güce yükseltilmiş miras hakkı alanına geçmiş bulunuyoruz. Mirasla edinilmiş
mülk sahipleri; yalnızca barbar dünyanın görünüşüne özgü olan bireysel
cezalandırma değil aynı zamanda modern dünyanın görünüşüne özgü olan toplumsal
cezalandırma isteklerini reddeden zamanın
ilerlemesiyle, üstünlük kazandılar.
Değerin geri ödenmesi ve buna ek
olarak kayıp için özel tazminat sayesinde odun hırsızı ve orman sahibi
arasındaki ilişki artık var olmayacak çünkü orman düzenlemelerinin ihlali
tamamen ortadan kaldırılmıştır. Hırsız ve mülk sahibi tamamen eski konumlarına
dönmüştür. Orman sahibi hırsızlık nedeniyle, odunun gördüğü kadar zarar görür
ama tecavüz edilen hukuk kadar değil. Suçun yalnızca duygusal yönü onu etkiler
ama eylemin suçla ilişkili doğası, maddi nesne olarak oduna yapılan saldırıyı
içermez, eyalet sisteminin parçası olarak
oduna yapılan saldırıyı, mülkiyet hakkına saldırıyı, yanlış bir düşünce
yapısının yaşama geçirilmesini içerir. Orman sahibinin hırsız adına yasalara
saygılı bir düşünce yapısına yönelik özel istekleri var mıdır? Saldırının
tekrarlanması durumunda, suçla ilişkili düşünce yapısı açısından bir saldırının
cezalandırılması dışında cezanın çoğaltılması nedir? Orman sahibi özel
talepleri olmadan özel isteklerde bulunabilir mi? Orman sahibi odunun çalınmasından
önce devlet miydi? Değildi ama hırsızlıktan sonra ona dönüştü. Odun çok büyük
bir değer taşır, öyle ki çalınır çalınmaz sahibine onun daha önce taşımadığı
devlet niteliklerini sunar. Ancak orman sahibi yalnızca kendisinden alınanı
geri alabilir. Eğer ona geri verilen devletse, - aslında ona yalnızca bir özel
hak olarak değil, devletin, yasalara aykırı hareket eden kişi üzerindeki hakkı
olarak verilmiştir – o zaman ondan devlet çalınmış demektir. Devlet onun özel
mülkü olmuş olmalıdır. Dolayısıyla odun hırsızı ikinci bir aziz Christopher
gibi, devleti, sırtında çalınmış odun biçiminde taşır.
Toplumsal cezalandırma, suç
konusunda devletin sağduyusunu tatmin etmektir. Buna göre o, devletin hakkıdır.
Ancak devlet bu hakkı başka birine bilinçlice devredecek biçimde özel bir
kişiye veremez. Devletin suçlu ile ilgili tüm hakları aynı zamanda suçlunun
devletle ilgili bir hakkıdır. Araya giren hiçbir bağlantı bir suçlunun devletle
ilişkisini onunla özel kişiler arasındaki bir ilişkiye dönüştüremez. Devletin
haklarından vazgeçmesine izin verilmesi yani intihar etmesi arzu edilse de,
devletin payına düşen böylesi zorunlulukların ortadan kaldırılması yalnızca bir
ihmal değil, aynı zamanda bir suç oluştururdu.
Buna göre, orman sahibinin devletten
toplumsal ceza için özel bir hak kazanması nasıl olanaksızsa, toplumsal cezayı
zorunlu kılmak açısından onun kendisi için akla uygun herhangi bir hak elde
etmesi de aynı biçimde olanaksızdır. Böyle yapmak için haklı bir talep yokken
üçüncü bir kişinin suç eylemini ben kendim için bağımsız bir gelir kaynağı
yaparsam, onun suç ortağı olmaz mıyım? Yoksa ona ceza, bana suçun meyvesi
düştüğü için onun ikinci derecedeki suç ortağı mıyım? Üçüncü bir kişinin
işlediği suç yüzünden, bir yasa koyucu biçiminde devlete ait hakları haksız
yere kendine malederek konumunu kötüye kullanan özel bir kişi suçu küçültemez. Halkın,
devletin kaynaklarını zimmetine geçirme devlete karşı işlenmiş bir suçtur.
Cezalardan gelen para da devlete ait olan halkın parası değil midir?
Odun hırsızı orman sahibinin
odununu çalmıştır. Buna karşılık orman sahibi odun hırsızlığını devleti soymak
için kullanmıştır. Bunun gerçekten doğru olduğu, bölümce 19’dan anlaşılabilir.
Buradaki hükümler zorunlu ceza getirmekle kalmaz, sanığın bedeni ve yaşamı
üzerinde hak iddia eder. Bölümce 19’a göre orman düzenlemelerini bozanlar
tamamen, orman işçiliği yapmak zorunda olduğu orman sahibine teslim edilir. Kent
milletvekillerinden birine göre “bu durum büyük sıkıntıya yol açabilirdi. O,
yalnızca bu işlemin karşı cinsten bireyler için tehlikelerine dikkat çekmek
istemişti.”
Aristokratik eyalet
milletvekillerinden biri şu sonsuza dek anımsanacak yanıtı verdi:
“Gerçekten bir yasa taslağını
tartışırken ilkeleri önceden incelemek ve sağlamca oluşturmak zorunlu olduğu
kadar çıkarlara da uygundur. Ancak bu gerçekleştirildiği zaman, geri dönüp her bölümce
ayrı ayrı tartışılamaz.”
Bunun ardından bölümce itirazsız
kabul edildi.
Kötü ilkelerden yola koyulacak
kadar akıllı olun, kötü sonuçlar elde etme hakkı sizindir. Doğal olarak, ilkelerin
değersizliğinin, sonuçlarının anormalliğinden görülebileceğini düşünebilirsiniz.
Ancak dünyayı bilirseniz, akıllı adamın gerçekleştirmekte başarılı olduğu
şeylerin her sonucundan sonuna kadar yararlandığını ayırdedebilirsiniz. Tek
şaşırdığımız şey, orman sahibine, fırınını odun hırsızıyla yakmasına izin
verilmemiş olmasıdır. Bu, haklarla ilgili değil Eyalet Meclisi’nin başlangıç
noktası olarak seçtiği ilkelerle ilgili bir sorun olduğundan, bu sonuca ulaşan
yolda en küçük bir engel bile yoktur.
Yukarıda sözü edilen dogmaya doğrudan
karşı çıkacak biçimde geriye dönük kısa bir bakış, her bölümce için ilkelerin
yeniden tartışılmasının ne kadar gerekli olduğunu bize gösterir. Böylece, açıkça
bağlantısız ve birbirinden kopuk bölümcelerin, hükümlerin birbiri ardınca nasıl
gizlice kaçırılırcasına oylandığını anlarız. İlki bu şekilde
gerçekleştirildikten sonra ardından gelenlerle ilgili olarak, yalnızca
birincisinin kabul edilebileceği durumun görünüşünün bile göz ardı edildiğini görürüz.
* 1 Kasım 1842’de Rheinische
Zeitung gazetesinde yayınlanmış bu makale, Marks’ın aynı gazetenin 27 Ekim
1842’de yayınlanmış yazısının devamı niteliğindedir.
1- “Biz basit halkın ‘bir baloda
dansa kaldırılmayan’ olarak adlandırıldığımız gibi”. (Metinde Fransızca).
2- Ortaçağda geçerli olan
“barbarların yasası”nı belirten Latince terim.
3- Feodal beyin hakkı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder